GİZEMLİ CANLILAR, YILANLAR
Doğa yürüyüşlerimiz sırasında oldukça nadir olarak karşı karşıya geldiğimiz soğuk kanlı canlılar, yılanlar.
Zihinlerimiz bu görkemli, ürkütücü, korku dolu ve bir yandan da asil hayvanlara tepki verecek ve hatta onunla ilgili öyküler anlatacak ve dinleyecek şekilde kodlandığından olmalı; görüldüğünde bazen merak, bazen korku ile birlikte bir iç tedirginliği de yaşayabiliyoruz.
Onların yaşam alanlarına girdiğimizde çoğunlukla bizden kaçıyorlar, nasıl ki bizim alanımıza girdiklerinde içgüdüsel bir tedirginlik duyuyorsak onlar da benzer endişeyi bizi gördüklerinde yaşıyorlar.
Binlerce yıl boyunca var olan sıcak karşılaşmalar, ölümler, dirimler sonucu aramızda bitmeyen bir ilişki mevcut.
Günümüzde Tıp ve sağlıkla ilgili kurumların sembollerini oluşturuyorlar
Albümdeki kareler yakın çevremizde ve değişik zamanlarda çekmiş olduğum görüntülerden oluşmakta.

Gılgamış Destanından kaynaklı ölümsüzlük iksirini arama ve onun Anadolu’ya yansıyan Lokman Hekim öyküleri; hep bir yılan barındırıyor içinde.
Kadim toplumların tüm masal ve mitolojilerinde kendisine büyük önem verilen gizemli bir semboldür Yılan.

Edip Cansever üstadın dizeleri
Yılan
Her şey biraz öyledir: açtık ve solduk
Yapraklarımızın yontulmamış topaz renginde
Çocukla gülün, gülle geçmişin
Karışık tenimizde sesi
Koyu kırmızı sesi
Her şey biraz öyledir: açtık ve solduk.
Belki sonra unuttuk, mevsimler de değiştirmedi yılanı
Yılan değişse bile
Durdu bir helezon gibi gömleği
Sırtı yontulmamış topaz renginde.
Dalgınız şimdi
İçinde yağmurlar yağmurlar...

Yılan sözcüğü Çincedeki “long” kökünden geliyor.
“Long” aynı zamanda ejderha anlamında.
Türkçede “ng” ile biten harflerde sondaki “g” genellikle okunmadığından elde “lon” kalıyor ve ona da “ilimon” der gibi “ilon” deyip bunu da zamanla yılana evriltiyoruz.

Tıp sözcüğünün kaynağı olan “Thebia” kentinin totemi de aynı zamanda bir yılandır.
Zehir ile ölümü çağrıştırırken, gömlek değiştirmesi ile yeniden doğuşu canlandırır ve yaşam ve ölümün iç içe olduğu tıp dünyasının temel simgesi haline gelir.
Asklepios’un asasına sarılı yılan hem hastalığın hem de sağlık ve gücün ifadesidir.
Asklepios kültüne göre hekimler tıpkı bir yılan gibi dilsiz olacak ve hastalarının sırrını kimseye söylemeyeceklerdir.
Asklepios Yunan mitolojisindeki sağlık ve hekimlik tanrısıdır. Asası da tıbbın sembolü olarak kullanılır.
Asadaki yılan da Eskülap Yılanı'dır.
Tıp simgesi olan yılanın literatüre geçmesini sağlayan Ord. Prof. Dr. A. Süheyl Ünver, yılanın, bilhassa birbirine sarılmış çifte yılanın Orta Asya Türkleri arasında saadet, sağlık, uğur ve şifa sembolü olduğunu belirtir.

Kadim Türk mitoloji ve kozmolojisinde bereket, refah, güç ve kuvvet simgesi olarak kabul edilen bu efsanevi yaratık, Ortadoğu ile birlikte Batı Asya ve Akdeniz kültürleriyle ilişkiye geçildiğinde, söz konusu olumlu özelliklerini yitirmiş, daha çok kötülüğün simgesi olmuştur.
Çünkü, kadim Türklerin hayvanlar, dağlar ve ağaçlar-ormanlar üzerinden imgeleştirdiği ve ister istemez olumlu-olumsuz iki yanın birliğini benimseyen doğa merkezli düşünce, büyük ölçüde düalist yanı ağır basan Ortadoğu, Mısır, Akdeniz merkezli dünya görüşleriyle bir arada yer alamazdı.

Anadolu efsanelerinden çok bilinen Şahmaran (Yılanların şahı) efsanesi, Türk mitolojisindeki yer-su dünyasının, yeraltının ve suların egemen varlığı ejder/yılan inancının, tipik bir devamı niteliğindedir.
Özellikle Güney ve Güneydoğu Anadolu'da yaygın olarak bilinen, sevilen, hatta bereket, uğur getirmesi umuduyla evlere resimleri asılan bir efsanevi yaratık olması, onun mitolojik kutsallığını kanıtlamaktadır.
Ejderhaya olumsuzluk yükleyen Batı Asya dinsel inançlarına karşı, ona uğur ve şifa getirici olumluluk yükleyen bu kutsallığı koruyabilmek için, Türk halkı, Orta Asya hayvan sanatında uygulanan Grifon üslubuyla, gövdesi yılanken başını dünyalar güzeli ve iyi yürekli bir kıza çevirmiştir.
(Her ne kadar yılan sanılsa da o bir oluklu kertenkele, onları yılanlardan ayıran şey ise fotoda da görüldüğü gibi kulaklarının var olması)

Türk ve Çin mitolojilerindeki ejder ya da yılan, olumsuzu/düşmanı simgeleyen bir varlık değil, tam aksine, toprak ananın, üretimin, bereketin, ölümün ve yeniden dirilişin (hem öldüren hem sağaltan), yani evrensel sonsuz döngünün (evrilme) simgesi.
Ejderin ya da yılanın döngüsel sonsuzluğu ifade eden özelliği, yılanın yılda bir deri değiştirip kendini yenilemesiyle somutlaştırılır; ölürken aynı zamanda dirildiği, yeniden doğduğu anlatılmak istenir.
Böylece yılan, ejder (evren), yaruk-kararuk (aydınlık-karanlık) ikili bütünlüğünün birbirine dönüştüğü sonsuz döngüselliğin simgesel varlıkları oluyor.
Türün İngilizce adı "Aesculapian Snake", yani Eskülap Yılanı'dır.
Adını Yunan mitolojisindeki sağlık ve hekimlik tanrısı olan Asklepios'tan alır.

3-4 metreden uzağı göremeyen yılanlar, koku almak için de burunlarını değil dillerini kullanırlar.
Dış kulakları olmasa da çene ve iç kulak arasındaki kemik bağlantılardan yerdeki sarsıntıları ve ayak seslerini çok uzaktan hissedebilirler.

Yılanların mitolojik söylenceler içinde insanüstü bir varlığa çevrilmiş halidir Ejderhalar.
Batı kültüründe genellikle uğursuz ve kötü yaratıklar olarak tanınırken, kadim Türk ve Çin geleneklerinde Ejderhalara kutsal bir güç, sonsuzluk, bilgelik gibi simgeleri verilmiştir.

Debbağların (Deri işleme sanatı, dabak) piri ve Ahiliğin kurucusu Ahi Evren, aynı zamanda Tıp bilgisine de sahiptir, yani tabiptir ve yılan zehrinin çok zararlı ve aynı zamanda çok yararlı ikili karakterini bilmektedir.
Debbağhanesinin mahzeninde yılan beslemesi ve yılan zehrinden ilaç üretmesi nedeniyle Evren (ejder) lakabı verilmiştir kendisine.
Evren sözcüğü de kökenini eski Türk mitolojisinde dünyayı çeviren ejderhalardan yani yılanlardan almaktadır.
Söylenceye göre dünyanın döndürülmesi, evrilmesini sağlayan ejderhalara “eviren” denmektedir.
Eviren sözcüğü zamanla evrilerek günümüze evren şeklinde gelmekte.