Kara bir asfaltın tekdüzeliğinde döner kara lastikli demir bir at.
Pedallanır bir uçtan diğer bir uca, zamanı ve mekanı önceden belirlenmiş yollarda.
Kara asfaltın, kara karga zemininde giderken, yolun kenarından sımsıcak sapsarı bir çiçek gelir takılır pedal çeviren ayakkabının üzerine.
Ufka bakan gözler, zamanı imbikten damıtan saat, yüzü yarin soluğu gibi yalayıp geçen rüzgar… Hepsi bir anda odaklanır sapsarı küçük bir çiçeğe.
Kara kılıklı kara asfaltın renksiz soluğu yerini sapsarı, çiğdem kokulu bahara bırakmıştır bir anda.
Demir at, sarı çiçeğin ışıltısında şahlanmıştır gideceği yere.
Yolcu, yolun bu küçük sürprizini, yol heybesine katmıştır. Bilir bunu ve basar pedalına sapsarı çiçeğin coşkusuyla.
Başı sonu belli olsa da Yolcu için yol demek sürpriz demektir her daim…
(Yazı ve Fotoğraf: Hakan EŞME)