Düşe yazdım seslerimi, sese yazdım düşlerimi, düşe kalka yürüdüm de düşe geldi seslerim. “Düş” dedim, düştüm. “Ses” dedim, kalktım. Düşle birlikte aktı sesim gecenin boşluğuna. Düş-tü, düşecekti derken; düşüm, düşünceme doğuverdi.
Dün geceydi, gecenin sabaha ilmiklenen bir saati. Uçurumun kenarı, otların üstü, kayaların dibi… Yürümekle durmak arası, seyretmekle bakmak yarısı. Gün doğumuna az kala geliverdi vadilerde yankılanan sesi.
Belirsizdi kaynağı, Kuzey Yıldızının gölgesinde, dipten, derinden ve çalkantılı. Kulaklarım sağır olmasa da zihnim dağılıverdi.
“Geliyor musun?” diye çığlık çığlığa bir sese karşılık “Gidiyor musun?” diyen bir ses, karıştı birbirine, aniden, birdenbire.
Hangisiydim ben? “Gelen” ses mi, “Giden mi?” yoksa
Seslerin, düşlerin, gel-gitlerin arasında devam ettim yürümeye…
“Yürüyorum” dedim, kendi kendime; “Yürüyorum, varım o halde…”
(Yazı: Hakan EŞME / Hakkari Berçelan Yaylası)