Dağcılıkta bitmeyen tartışmalar!

Dr. Bozkurt Ergör’ün Eylül (2001) ayında yayınlanan “DAĞCILIK Anılar-Belgeler” kitabında bahsetmiş olduğu; 80’li yıllarda Dağcılık Federasyonu’na tanınan ve Ağrı Dağı’na çıkış için zorunlu olan dağ rehberliği yetki  belgesi dağıtması  ve bunun federasyondaki çatırdamanın başlangıç noktası olarak görmesi olayı ile ilgili olarak aynı olaya seyahat acentaları ve turizm şirketleri yönünden  bakan Mustafa Bilgili’nin 1997 yılında yayınlanan “AĞRI DAĞINA YOLCULUK” adlı kitabını karşılaştırdığımda farklı görüşlere ve karşılıklı suçlamalara rastladım.

Konunun yaşayan tanıklarını da içine alan kapsamlı bir araştırmaya olanak tanıdığını düşünerek bu iki kitaptan konu ile ilgili bölümlerin alıntılarını yaptım.

Federasyonun, dağcıların, turizm şirketlerinin, MİT, Genelkurmay, İçişleri – Dışişleri bakanlıklarının ve yerli halkın da içinde bulunduğu tekmili 32 kısım bitmeyen tartışmalar ve suçlamalar dizisi.

Ağrı Dağına  Yolculuk / Mustafa Bilgili / Belge Yayınları / Şubat 1997

Mustafa Bilgi 1948 Sivas/Kızılelma doğumlu. Ankara Üniversitesi DTCF Fransız Filolojisi bölümü mezunu. Yaşamı boyunca turizm alanında çalıştı. Grup yöneticiliği yaptı. Ağrı Dağı’na Yolculuk adlı kitabı onun ilginç yaşam deneyimlerinden birini aktarıyor. (age. Syf:1)

***

Sayın Dr. Bozkurt Ergör başkanlığındaki zamanın Dağcılık Federasyonu, yurdumuzun en yüksek dağının turizme açılmasını ister. Sayın Bozkurt Bey, oralara da gidip gelebilmemiz, dağcılığımızın canlanmasını, bazı gençlerimizin hiç olmazsa para görerek dağlarımızı tanıyıp sevmesini ister. Bu beklentilerle, Dağcılık Federasyonu olarak Genelkurmay Başkanlığına müracaat edilir. Büyük Ağrı Dağı, Türkiye ve Rusya sınırında, başka bir deyişle NATO ve Varşova Paktlarının kesiştiği sınırda bulunmaktadır ve askeri bölgedir. Dağ, Dağcılık Federasyonunun müracaatı üzerine, Genelkurmay Başkanlığının emirleri doğrultusunda bir protokol ile yabancı dağcıların turistik ve sportif amaçlı çıkışına açılır.

Yabancı dağcıların, turistik ve sportif amaçlı çıkışlarını organize etmek için, hasıl olan protokolü İçişleri Bakanlığı yürütmektedir. 

İçişleri Bakanlığı, dağa çıkmak isteyen turistlerin dağa çıkmalarında sakınca olup olmadığını veya dağa çıkacaklar arasında sakıncalı kişi olup olmadığını;

Genelkurmay Başkanlığı,
Mit Müsteşarlığı
Dışişleri Bakanlığı
Milli Eğitim, Gençlik ve Spor Bakanlığı

olmak üzere dört makama yazıp olumlu görüşlerini alıyor. Bu dört makamın olumlu görüşleri alındıktan sonra, dağa çıkacak turistlerin ad ve soyadları Ağrı Valiliğine bildiriliyor. Valilik isimleri Doğubeyazıt Kaymakamlığına, Doğubeyazıt Kaymakamlığı Doğubeyazıt Jandarma Komutanlığına gönderiyor. Doğubeyazıt jandarması, bu isimleri dağ rehberlerine teslim ediyor. Dağ rehberleri ise, jandarmadan isimlerini aldığı şahısları gene protokolde belirtilen şekile göre dağa çıkarıp indiriyor. Dağ rehberleri daha sonra, yapılan çıkışların protokole uygun olup olmadığını üç nüsha halinde hazırladıkları bir yazı ile, ilgili makamlara rapor ediyor. Dağ rehberlerinin hazırladıkları bu rapor ile turistik ve spor amaçlı bir çıkış bitiyor. Her çıkış için aynı protokol ve prosedür aynen tekrar ediliyor.

Turistik ve sportif  amaçlı protokolde ve prosedürün uygulanmasında pek çok makam olmasına rağmen asıl yük Dağcılık Federasyonunun  üstündedir. Federasyon dışındaki makamların bazıları görüş bildiriyor, bazıları ise kendilerine ulaşan evrakları bir sonraki makama havale ediyor. Oysa Dağcılık Federasyonu, işi fiilen yürütüyor ve protokolde öngörülen tüm yasak ve gerekleri yerine getirmekten sorumlu. Dağcılık Federasyonu ise, işi dağ rehberleri eliyle yürütüyor, dolayısıyla nihai yük ve sorumluluk dağ rehberlerinin omzunda. Dağ rehberleri, turistlerin topluca dağa çıkmalarından, yerli halkla ilişki kurmamalarından, yanlarına dürbün, ses alma cihazı, profesyonel ölçülerde fotoğraf makinası, video kamerası bulundurmamalarından vs. her şeyden sorumlu. Dağ rehberleri rahat değil, dağ rehberleri huzursuz.

İster seyahat acentaları yolu ile, ister demokratik yolla isterse de yurt içinden elçilikler yolu ile gelmiş olsun, her turist dağa çıkmak için dağ rehberi almak zorunda. Dağcılık Federasyonu yetkilileri, yukarda bahsedilen Genelkurmay, MİT, Dışişleri, İçişleri yetkilileri ile protokol toplantılarına katılıyor; Dağ rehberlerinin sorumlulukları yanında, kaç kişiye bir rehber gerektiği, dağ rehberlerinin kaç dolar günlük alacakları da protokole bağlanıyor. Böylece Dağcılık Federasyonu protokol toplantılarında belli belirsiz bazı yetkiler elde ettiler. Daha sonra hangi gruba, hangi rehberin rehberlik yapacağına Dağcılık Federasyonu karar vermeye başladı vs. Böyle, böyle kısa süre sonra, Dağcılık Federasyonu dolayısıyla dağ rehberleri yetkili oldular. Daha sonraları dağ rehberlerinin sorumlulukları gitti, yalnız yetkileri kaldı. Dağ rehberleri turistler ve seyahat acentaları üzerinde etkili oldular. Böylece dağ rehberi, Dağcılık Federasyonu kanalıyla, Ağrı Dağındaki dağ turizminin kural koyucusu ve yetkilisi oldular. Dağ rehberleri değişti.

Seyahat acentası olarak grubun izinlerini Ankara’dan, Ağrı Vilayetinden süre süre getirip, Doğubeyazıt’ta polis Dursun’un önüne koydunuz. Polis Dursun’a yazıyı hazırlatıp,Kaymakam beyi bulup, paraflatıp, jandarmaya götürdünüz. Jandarmaya yazıyı hazırlatıp , Başçavuşa, Yüzbaşıya imzalattınız. Hani, bütün işlemler tıkır tıkır tamamlandı. Sadece rehberinizin, paranızı alıp sizi dağa götürmesi lazım. Çünkü rehbersiz dağa gidilmiyor. İmza atmak için rehber jandarmaya gelmez, evrakı teslim almaz. Şöyle yaptınız böyle ettiniz, rehberi jandarmaya götürdünüz ve evrakı aldırdınız. Otelin önünde kamyona kumanyayı, eşyaları yüklediniz. Turistleri kamyona bindirirsiniz. Dağa hareket edilecek. Rehber otelde odasından çıkmaz… bu rehberler, bizim diğer dağlarda, yıllarca beraber dağcılık yaptığımız insanlardı. Dağ rehberliği yaparlardı. Dağ rehberinin yapması gereken işleri yaparlardı. Burda, yetkili oldu, biz seyahat acentalarının amiri oldu. Amirimiz oldu, başka insanlar oldular… Nihayet anladık ki, dağ rehberleri, zula bir seyahat acentası kurmuşlar, dağ turizmini devletleştirmek istiyorlar. Özel sektör olan seyahat acentalarının canına okumak için her yol mübah. Protokolü onlar düzenliyor. Yetki onlarda. Biz seyahat acentalarının elinden hiçbir şey gelmiyor.

1938’lerde yapılan bir kanun ile devlet vatandaşın spor eğitimini üstlenir. Böylece Başbakanlık’a bağlı olarak Beden Terbiyesi Umum Müdürlüğü kurulur. Bu Genel Müdürlük daha sonra Maarif Vekaletine bağlanır. Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü bünyesi içinde, futbol, güreş, boks vs. çeşitli federasyonların yanında, günün birinde Türkiye Dağcılık Federasyonu da yerini alır. Yani, Dağcılık Federasyonunu, Türk insanına dağcılığı tanıtmak, dağcılık sporunu öğretmek için kurulmuştur. Dolayısıyla, Türkiye Dağcılık federasyonunun asli görevi, dağlarda kamplar organize etmek, Türk gençliğine dağcılık sporunu öğretmek, dağlarımızı sevdirmek, bu ruhu aşılamaktır. Ağrı Dağı turizme açılınca Dağcılık federasyonu turizme yöneldi. Dağcılık Federasyonu Türk gençlerine dağcılık sporunu öğretmek yerine, ideal dağ turizmi nasıl olmalıdır, nasıl yapılmalıdır  gibi bir hedefe yöneldi. Dahası, dağ rehberleri güvenlik güçlerinin yerine geçip, dağda güvenliğin sağlanması, devletin ali ve ulvi menfaatlerinin korunması gibi görevler üstlendi. Kendi aralarında ve onlarla bizim aramızda tartışmalar çıktı. Çeşitli görüşler ortaya atıldı. Dağcılık Federasyonu asli görevini bıraktı dendi. Devlet dağda kontrol sağlayacaksa, polisten ve jandarmadan dağcı yetiştirip kontrol ve güvenliği sağlamalıdır dendi. Dağ rehberliği ayrı bir iştir, devletin güvenliğini sağlamak ayrı bir iştir dendi. Turizme, Turizm Bakanlığı bakmalıdır dendi. Ağrı Dağındaki turizm devlet meselsi oldu ancak ortada turist, turizm, turizmin gerekleri gibi şeyler yok. Ortada, Dağcılık Federasyonu, dağ rehberleri, protokol, prosedür, formaliteler, imzalar, damgalar, yetkiler,yasaklar var. Görüşler var. Tartışmalar var. Kimin yetkili olduğu gibi şeyler var… Dağcılık Federasyonu, dağcılığın bir spor olduğunu ileri sürüyor. Turizm Bakanlığının protokole girmek istemesine şiddetle karşı çıkıyor. Turizm Bakanlığı ise bir türlü protokole giremiyor.

Protokolde bir madde var “Turistlerin yerli halk ile temas kurmaları yasaktır” diye. Dr.Bozkurt Ergör iktidarı, bu madde gereği Kürtlere rehberlik yapma hakkı vermiyor ve ya veremiyor. Oysa Doğubeyazıtlılar içinde eskiden Sn. Dr. Bozkurt  Ergör’ün dağcılık faaliyetine katılmış, dağcılık öğrenmiş ve bizzat Bozkurt beyden dağ rehberliği belgesi almış olan insanlar var… Kürtler, dağ rehberlerinin biz seyahat acentalarını nasıl soyup soğana çevirdiğini (kendilerinin niye çeviremediğini), rehberlerin bize ne eza ceza ettiklerini, vs. Kürtler her şeyi gördü. Kürt lobisi işi sıkı tuttu, meseleyi kökten halletti. Bir gün duyduk ki, Dağcılık Federasyonu  Başkanı Sn. Dr. Bozkurt Ergör görevden alınmış, yerine, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi profesörlerinden, Prof. Dr. Mecit Doğru atanmış. Sn. Doğru ilk iş, dağ rehberliği yapmak isteyen on-onbeş kadar Kürdün hepsine dağ rehberi belgesi dağıttı. Kürtleri güvenlik soruşturmasından geçirdi ve onlara rehberlik yapma yetkisi tanıdı. Kürtlerin dağ rehberi olması, dağı, Sn. Ergör federasyonu mensuplarının şahsi malı olmaktan çıkardı. Ancak bu defa Kürtler, kendilerine dağda rehberlik hakkı tanımayan eski federasyon mensuplarına “burası bizim mıntıkamız, gidin nerede rehberlik yaparsanız yapın” dedi ve onları dağa sokmadı.

Federasyon başkanları, genel veya geleneksel olarak, üniversitelerin ve çeşitli dağcılık kulüplerinin seçimi ile iş başına gelirdi. Ancak federasyon başkan adaylarından hangisi ile uyumlu çalışabileceğine Beden Terbiyesi Genel Müdürü karar verirdi. Yani Beden Terbiyesi Genel .Müdürünün onay verdiği kişi seçime katılır ve seçilirdi. Sn Bozkurt bey böyle şeklen varolan bir seçim ile iş başında bulunuyordu. Sn Mecit bey doğrudan atama ile tepeden inme göreve geldi. Ne Bozkurt bey ne de mensupları, Genel Müdüre “federasyon başkanları seçim ile iktidara gelir ve ancak seçim ile gider” diyemedi. Bozkurt bey, kendi mensuplarını dağa sokmayan yeni federasyona “bu dağı turizme biz açtık, siz şimdi bizi nasıl dağa sokmazsınız” da diyemedi. Çünkü, daha önce kendileri de aynı şeyi yapmışlar, bu şimdiki yenilere rehberlik hakkı tanımamışlardı. Böylece, yani Prof. Dr. Mecit Doğru’nun başkan olması ile, otorite aynen Kürt rehberlere geçti. Şekil B, Şekil A’nın aynısı oldu. Aralarında bazı farklar vardı tabii. Sn. Dr. Bozkurt Ergör rehberleri zirveye Türk bayrağı dikerdi, turistleri ve biz seyahat acentalarını zapt-u rapt altına almaya çalışırdı. Sn. Prof. Dr. Mecit Doğru, zirveye Makine Kimya Endüstrisine yaptırdığı Nuh’un gemisi maketini dikti. Kürt rehberler yetkilerini bizden daha fazla para koparma yönünde kullandılar. Sonuçda kellesine bişey dikilen dağ için ve işi yapan bizler için bişey değişmedi. Protokol dağ rehberlerine göre ayarlanıyor, düzenleniyor, biz seyahat acentaları protokolde temsil edilmiyorduk. (age. Syf:69-75)

***

Dağı turizme açan Dr. Bozkurt Ergör mensupları, artık dağa gelemiyor, dağda rehberlik yapamıyordu ama 30 Ağustos vesilesi ile, hem yılda bir defa olsun biraraya geliyor, hem başlattıkları geleneği sürdürüyorlardı. Bu tırmanış Dr. Bozkurt Ergör mensuplarının her nedense son tırmanışı oldu. Bir daha o dağda hiç görünmediler. (age. Syf: 99)

***

Sn. Dr. Bozkurt Ergör, bu dağı turizme açtıran federasyon başkanıdır, “Dağcılık Tekniği” diye kitabı vardır, bu ülkede dağcılığı en iyi bilen kişidir. Sayın Bozkurt bey, Almanca bilir, Avrupa görmüştür, ülkemizde dağ evi vardır diyebileceğimiz tek dağ olan, Erciyes eteğinde Kayseri’de oturur. Dağı turizme açmak için İçişleri, Dışişleri Bakanlıkları, MİT Müsteşarlığı, Genelkurmay Başkanlığı gibi bu ülkenin en baba kurumlarını harekete geçirebilmiştir. Üstüne düşseler bu dağa bir değil dört dağ evi yaptırabilirlerdi. Ama işin gereği yönünde çabaları olmadı… Zamanın Dağcılık Federasyonu başkanı  Prof. Dr. Mecit Doğru bir yandan köylüleri fitilliyor: “sakın yol yaptırmayın, yol yapılırsa kampa çıkmak için at kiralamazlar, para kazanamazsınız” diyor. Aynı profesör, Azeri asıllı Amerikalı bir hemşehrisine dağ evleri, dağ yolları, teleferik şu bu yapmada sermayedar Amerikalılar bulması için, Dağcılık Federasyonu antetli kağıdı ile, federasyon adına yetki belgesi veriyor. (age. Syf:140)

Dağcılık Anılar-Belgeler / Dr. Bozkurt Ergör / Hasat Yayınları / Eylül 2001

Şimdi bir başka konuya değinmek istiyorum. Bu konu; koltuk sevdası ve koltuk kavgasıdır. Dünyanın her köşesinde koltuğun dayanılmaz bir cazibesi vardır. Ona adeta tapılır. İnsanlar göz koyduğu koltuğa oturmak için çırpınıp dururlar. Kimisi fiyakası için kimisi menfaati için bu işin peşindedir. Genellikle hizmet kimsenin pek umurunda değildir. Bazıları koltuğa bileğinin hakkıyla oturur, bazıları da layık olmadığı halde çeşitli manevralar çevirerek gelip koltuğa oturur.

Dağcılık Federasyonu’nda da işler, zaman zaman böyle olmuştur. Politik nedenlerle dağcılıkla hiç alakası olmayan kimseler gelip koltuğu işgal edebilmişlerdir. Bazı başkanlar da her hükümet değişikliğinde görevden alınmıştır. Saydığım bu nedenlerle federasyon çalışmaları yaz-boz tahtasına dönmüş, süreklilik ve verimlilik sağlanamamıştır.

Ağrı Dağı’na yabancıların çıkış yasağının kaldırılmasından sonra dağ turizminde büyük bir patlama olmuş, bu işin iyi para getirdiği görülünce herkes bu işe soyunmaya başlamıştır. Federasyoncuların çoğu da bu kervana katılmaktan geri kalmamışlardır. İşte dağcılık camiasında da dananın kuyruğu bundan sonra kopmuş, bahsettiğim koltuk kavgaları, yozlaşmalar, gruplaşmalar, diğerlerini karalamak devri başlamıştır.

Şimdi etrafında büyük gürültüler koparılan ve daha önce anlattığım olaylarla ilişkili bir konuyu anlatmayı tarihi bir görev sayıyorum. Yabancıların yasak dağlara çıkabilmesini düzenlemek için seksenli yılların başında bir koordinasyon toplantısı yapıldı. Kendisi de bir dağcı olan Spor Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Gültekin Çeki’nin başkanlığında yapılan bu toplantıya; Turizm, Dışişleri, İçişleri, Genelkurmay, Spor Bakanlığı temsilcileri yanında ben de federasyon başkanı olarak katıldım.

Genelkurmay, yasağı kaldırmayı kararlaştırmış fakat kesin bir şart koymuştu. Yabancılar ancak bir Türk rehber eşliğinde ve belirli kurallar gözetilerek dağlara çıkabileceklerdi. Peki ama rehberlik işini kim üstlenecekti? Hiçbir kuruluş bu işi üzerine almak istemiyordu. Örneğin polis ve jandarma, ben karakolda nöbet tutacak adam bulamıyorum, siz neden bahsediyorsunuz diyor, ben de bizim asıl işimiz eğitim böyle angaryalarla uğraşamayız diyordum. Sonunda kabak bizim başımıza patladı. Ben de bu işin dağcılar tarafından ancak karşılığı verilirse yapılabileceğini ve alacakları ücretin de uluslar arası standartlarda olması gerektiğini söyledim.

Böylelikle rehberlik görevi Dağcılık Federasyonu’na verildi. Bir ara çocuklar biraz para kazanacaklar bu işten diye sevinir gibi olmuştum. Ama sonradan bu yüzden başıma neler geleceğini elbette bilemezdim. Görev bize verildikten sonra federasyon çalışmalarında hiçbir menfaat beklemeden senelerden beri çalışan, bütün yükü çeken öğretmen statüsündeki 26 dağcı arkadaşımızı rehber olarak görevlendirdik. Bunları sırayla gönderiyorduk ve o zamanki parayla ellerine iyice bir harçlık geçiyordu.

Yabancı dağcı sayısının artacağını, ileride rehber açığının oluşacağını düşünerek hemen bir düzenleme yapalım dedik ve bir Dağcılık Rehberliği Yönetmeliği tasarısı hazırladık ve yetkililere gönderdik. Bu arada gelen yabancıların sayısı arttı. Turizm firmaları işin içine girdi. Ortaya çok tatlı ve kârlı bir Pazar çıkmıştı. Bundan sonra federasyonun kapıları aşındırılmaya başlandı. Aralarında koskoca profesörler, müdürler, turizmciler bulunan yüzlerce kişi, rehberlik belgesi istiyordu. İşin garip tarafı rehberlik belgesi için çırpınan bu yüzlerce kişi arasından bir allahın kulu da çıkıp ne olur beni öğretmen yapın demiyordu. Çünkü öğretmenlikte para yoktu.

Rehberlik için başvuranlar arasında birkaç tane dağcı vardı, ama bunlar rehberlik gibi hayati bir mesuliyet taşıyan bu görevi yapacak yetenekte olmadıklarından bunlara belge verilmedi. Daha sonraki gelen başvuruları da yönetmelik çıktıktan sonra değerlendireceğimizi bildirdik. Yönetmelik şartları dünya standartlarındaydı ve ağır sayılırdı. Bu yüzlerce kişiden sadece birkaçı böyle bir sınavı başarabilirdi. Yönetmelik çıkarsa hiçbirisi rehberlik belgesi alamayacağını bildiğinden, yönetmeliği sabote etme yoluna gittiler ve başarılı da oldular. Bizi her yere, hatta Cumhurbaşkanına kadar şikayet ettiler. Bütün baskılara göğüs gerdik ve kimseye taviz vermedik. İşte bundan sonra kıyamet koptu ve bahsettiğim koltuk kavgaları başladı ve dağcılığımıza nifak tohumları böylece ekilmiş oldu.

Bir müddet sonra bahsettiğim bu kişiler federasyon yönetimine geldiler ve yaptıkları ilk iş ne oldu biliyor musunuz? Hemen aralarında Türkiye’nin en iyi dağcılarının bulunduğu bu 26 kişinin rehberliğini iptal ettiler ve kendilerini rehber yaptılar. Bu arada ömründe dağ görmemiş yüzlerce kişiye rehberlik belgesi dağıttılar. İşin enteresan bir yönü, belgesi iptal edilen gençlerden birinin bu yöneticilerden birisinin ilk dağcılık hocası olmasıydı. Yani öğrenci kendisine ilk dağcılık dersini vermiş olan hocasının diplomasını yırtıyordu. (age. Syf. 107-109)

        

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir