İzzet Molla ve Keşan

 İZZET MOLLA VE KEŞAN*

Doç. Dr. Ahmet CİHAN**

Abstract

İzzet Molla and Keşan

This paper aims at providing information on various aspects of Keşan in 19th century. This study gives a comprehensive description of social, demographic, residential and cultural characteristics of Keşan 19th century. All od information used in this paper was collected from “Mihnet-Keşan” which was written by İzzet Molla, who is one the famous Ottoman intellectual in 19th century.

Key words: Keşan, İzzet Molla, Mihnet-Keşan, socio-cultural characteristics of Keşan.

 

  1. GİRİŞ

Her kentin geçmiş tarihi irdelenirken, söz konusu kentle özdeşleşen şahsiyetleri bulmak mümkündür. 19. yüzyıl Keşan’ıyla özdeşleşen kişilerden biri de Keçecizade İzzet Molla’dır[1].

Keçeci-zade İzzet Molla, 19. yüzyılın ilk çeyreğinde, fikir ve düşünceleriyle Tanzimat reformlarının öncü girişimleri olarak sayabileceğimiz ve büyük çoğunluğu Mahmut II. tarafından hayata geçirilmiş bulunan toplumsal dönüşüm projesinin en önemli mimarlarından biri olarak kabul edilebilir.

Bu çalışmada, Mihnet-Keşan[2] isimli eseri çerçevesinde, İzzet Mollanın Keşan’la ilgili vermiş olduğu bilgilerin analizi yapılmıştır.

İzzet Molla, söz konusu Mihnet-Keşan adlı yapıtında, Keşan’ın genel görünümü, toplumsal ve kültürel dokusu ile insan ilişkilerine yönelik, oldukça zengin nitelikte, değerlendirmelerde bulunmaktadır.

İyi bir gözlemci olduğu kadar, aynı zamanda güçlü tasvir yeteneği bulunan, çok yönlü entelektüel bir kişilik olan Keçecizade İzzet Molla’nın 19. yüzyılın ilk çeyreğinde vermiş olduğu bilgilerin sosyal ve kültürel tarih bakımından olduğu kadar Keşan’ın kent tarihi açısından  da önemli olduğu ifade edilebilir[3].

 

  1. YERLEŞİM BİRİMLERİ VE KONUT TASVİRİ

Gerek kent içerisinde ve gerekse kent merkezi dışında yer alan irili ufaklı bir çok yerleşim biriminde kimi durumlarda bir arada, zaman zaman da ayrı ayrı alanlarda yaşamlarını sürdüren Müslüman ve gayri Müslim unsurların, ticaret sektöründe, mal ve hizmet üretiminin yapıldığı çarşı ve pazarda etnik ve dini yönden bir ayrışma yada farklılaşma olmaksızın, daha çok entegre halde olduğunu gözlemlemekteyiz.

Diğer taraftan, belirli bir bilgi birikimi ve tecrübe gerektiren bazı nitelikli hizmetler ile kaliteli mal üretiminin genellikle Gayri Müslimlerce kontrol edilmekte olduğuna dair veriler bulunmaktadır.[4]


1) Kent Tasviri

İzzet Molla, Keşan’a gelmeden önce konakladığı yerleşim birimlerinden İynecik ile ilgili olarak şu değerlendirmede bulunmaktadır.[5]

 

Değil İynecik nakle şâyetse yer                   Müferrihce[6] âb ve havası latîf

Kazası perişân fezâsı latîf                             Eni yok boyu bir çuvaldız kadar

 

Bir tarım kenti görünümünde olan Keşan’da, yerleşim alanları ile üretim yapılan arazilerin birbirine çok yakın, yer yer iç içe geçmiş bir konumda olduğu ifade edilmektedir. Keşan şehrinin bir dağ eteğinde kurulduğu, bütün evlerin taştan yapıldığı; kent merkezinde yıkık konutların bulunduğu, hatta bir bölümünün virane halde olduğu vurgulanmaktadır.[7]

Keşan şehri dağın kenarında

Bütün evleri senk-sarındadır[8]

2) Konut Tasviri

Keşan’ın, 19. yüzyıl başlarında modern bir kent görünümünde olmadığı; binalarının herhangi bir özelliğinin bulunmadığı, binalarda kullanılan malzemelerin uygun olmadığı ve bu nedenle hem dış görünüş hem de iç dizayn ve plan bakımından çok çarpık bir yapılanma olduğu ifade edilmektedir.[9]

Ne hane nazîri yapılmak muhâl                   Görüp şeklim elbet ider vesvese

Murâd itse bina-yı vehm u hayal                  Oturmaz hülâsa bilen hendese
Sütun-ı esası ortabe sakîm[10]                        Ali Kûşî itse gelip ihtimâm

Ne mümkün çıka bir hatt-ı müstakîm            Ne mümkün bula bir murabba tamam[11]

 

Müselles[12] bulunsa mümasil değil                 Dıvarlar anın safasına hayât

Tesâvi ızlâ’ı[13] kâbil değil                                   Münasib idi ger denilse memât

Bu durum, konut alanını sadece geçici bir mekan olarak görme alışkanlığının dışa vurumu sonucunda, yüzyıllar boyu oluşmuş kültürel birikimin tortulaşmış bir tezahürü olarak değerlendirilebileceği gibi; evi, farklı fonksiyonları bir arada yerine getiren tek odalı bir çadırdan oluşturma geleneğinin daha sonraki yerleşik düzene geçen kitleler tarafından benimsenmesi ve sürdürülmesi olarak ta kabul edilebilir.

Diğer taraftan evlerdeki plansızlığın ve düzensizliğin bir başka tezahürü ise, o dönemde, tuvaletlerin ev yada avlu içerisinde değil de, evden çok uzak bir yere inşa edilmesidir.[14]

Kenîfi bir iki konak hâneye                Konak âdi varınca viraneler

İder kuş gibi oturan lâneye[15]         Değil âşık-âsâ[16] yıkık haneler
Eğer olsa lâyık değil mi hele

Bizim hülyahâneye mezbele

Kent merkezindeki iş ve konut alanlarının birbirinden farklı yerlerde oluşturulması yerine, iç içe yapıldığı; bu nedenle gece ve sabah erken saatlerde mal ve hizmet üreten çeşitli esnaf ve meslek gruplarının çevreyi ciddi anlamda rahatsız ettikleri anlaşılmaktadır.[17]

Kazancı dükkanı civarındadır           Gice uyanup elli altmış gâvur

Sanursın ki nakş-ı cidârındadır.       Çekiç salladıkça kalayı savur

3) Kahve, Çeşme ve Değirmenler

Kahvehaneler, boş zamanların değerlendirildiği, kuşaklar arası kültür aktarımının yapıldığı ve günlük bilgi alışverişinin sağlandığı, merkez ile taşra idaresi arasında “information flow” fonksiyonunun sağlandığı en önemli merkezlerden biri olagelmişlerdir. Şehir merkezinde 20 civarında kahvehane bulunmaktadır.

Keşan kent merkezinde otuzdan fazla değirmen kurulmuş, ve bunların tamamı rüzgar enerjisiyle çalışmaktadır.

Ayrıca, şehir merkezinde suları devamlı akmakta olan bir çok çeşme olduğu, içildikçe iştah açtığı dile getirilmektedir.[18]

Yirmi kadar kahve dükkanı var                  Nice çeşmeler var akar sû-besû[19]

İçinde iki üç fenâhânı var                             İçilmez değildir bayağıca su
Otuzdan ziyade değirmenleri                       Değirmenleri çünkü bâd-ı heva

Yakın şehre tarla ve harmanları   Nola olsa etmekde hısb u reha[20]

4) Keşan’daki Kurum ve Kuruluşlar

a) Saray

Keşan kent merkezi girişinde, etrafında geniş üretim alanlarının bulunduğu ferah bir mekanda inşa edilmiş iç açan bir köşk/saray bulunmaktadır. Yanında fazla temiz olmayan bir havuzu da bulunan söz konusu sarayın/köşkün bir çok eksiği bulunmasına rağmen, Keşan ve çevresindeki en iyi mekanlardan biri olduğu söylenebilir. Saray/köşk ve çevresi, İzzet Molla’nın zaman zaman ziyaret edip dinlendiği mekanların başında gelmektedir.[21]

Kenarında var bir müferrehçe kâh[22]           Yanında büyük havz-nâ-pâkı var

Kalur zîr-i bâmında deşt-i ferâh[23]                Mülevves nice dâhi evsâfı var
Ne çare denilmezse ra’nâ mahal                 İderdim gehi anda ferş-i kilîm

Keşan içre yok andan a’la mahal                Verirdi bana zevk-i bâğ-ı naîm

 

Behişt olsa da âşina yok bile

Garîbü’d-diyâra göre çok bile

b) Dini Yapılar ve Enformel Eğitim Kurumları

Çevrede varlığı bilinen, çeşitli isimler altında faaliyet gösteren söz konusu enformel eğitim kurumlarının, bugün bölge insanı arasında varlığından şüphe etmediğimiz seküler düşüncenin, o dönemde, embriyo halinde teşekkül edip gelişmesine önemli ölçüde katkıda bulunmuş olduğu iddia edilebilir. Özellikle kent merkezinde, farklı isimlerle adlandırılan Bektaşi dergâhlarının, Kâdiri ve Halvetiyye’ye mensup tekke ve zaviyelerin olmadığı, aksine Zâti, Celveti ve Rifaiye tarikatının daha yaygın olduğu anlaşılmaktadır.

 

b-1) Camiler

Öteden beri hem dini düşüncenin dışa vurumu olan ibadetlerin bireysel ve toplu halde yerine getirildiği, hem de örgün ve yaygın eğitim faaliyetlerinin yürütüldüğü önemli kurumlardan biri olan camiler, zaman içerisinde eğitim ve öğretime yönelik fonksiyonlarını formel eğitim kurumu okullara devretmiş, yakın dönemde sadece birer ibadet mahalli olarak görülmeye başlamıştır. Ancak, Keşan ve çevresindeki söz konusu kimi kurumlarda çok sınırlı sayıda kişinin ibadet ettiği gözlemlenmektedir. Bu yerleşim birimlerden biri Keşan’a yakın bir yerde bulunan İynecik kasabasıdır.[24]

İbn Hersek tarafından şehir merkezinde yaptırılan Büyük Cami dışında, Keşan’da 5-6 adet küçük mescit ve mabet bulunmaktadır. Bunlardan ikisinin minber ve kürsüsü yoktur.[25]

Reh-i hakta itmiş gelüp bî-riya     Beş altı kadar var ufak mabedi

Büyük Camii İbn Hersek bina       Yok ikisinin minberi ve mas’adi[26]

 

Kenarında var secde-gâh-ı azîm

Vefa-yı cihan-veş cemâat adîm

b-2) Tekke ve Zaviyeler

Bunun dışında, Keşan ve çevresinde, halk ile merkezi otorite arasında katalizör fonksiyonu üstelenen ortadoks ve heterodoks İslam düşünce geleneğini[27] benimsemiş ve müntesiplerini bu yönde aydınlatmaya çalışan bir çok tekke ve zaviye bulunduğu gözlemlenmektedir.[28]

Ne Kadiri var anda ne hod Halveti                            O şehre melaz[29] olmuş ol nîk zât[30]

Fakat tekye-i Zâti ve Celveti                                         Bulur iltica eyleyenler necât

 

Didiler ki dergâh-ı Rüstem Baba                                Fakat sürmemiştim o dergaha yüz

Verir pîşen-kalbe[31] ğamdan-rehâ[32]                  Masârıf olur deyu bir-iki yüz

Keşan ve çevresinde öteden beri etkin olarak varlığını sürdüren ortadoks ve heterodoks dini düşünceyi temsil eden enformel eğitim kurumları, ilk dönemde, topluma yeni katılmakta olan çevre halkına İslam düşüncesi ile devlet felsefesini empoze etme görevini üstlenmiş iken, daha sonra başta müzik, edebiyat, dil ve benzeri alanlarda yaygın eğitim fonksiyonunu yerine getiren sosyal ve kültürel merkezler haline dönüştürülmüştür. İzzet Mollanın Keşan’da bulunduğu dönemde söz konusu kurumların benzer rol ve fonksiyonları sürdürdüğü anlaşılmaktadır[33].

 

III) ŞAHIS TASVİRLERİ

Kent tarihi bakımından önemli bir yapıt olan Mihnet-Keşan’ın, 19. yüzyılın ilk çeyreğinde Keşan’da görev yapan kamu görevlileri, mal ve hizmet üreten diğer kurumlarda rol alan şahısların biyografilerini tespit ederek ortaya çıkarmak açısından da önemli ve anlamlı bilgiler içerdiği söylenebilir. Diğer taraftan, seküler düşünce geleneğinden gelen, eğlence ve zevke düşkünlüğü ile tanınan İzzet Molla Keşan’daki sivil bireyler, özellikle genç güzellerin tasvirini yapmaktan da geri durmamıştır.

1) Âyan, Yargıç ve Diğer Mahkeme Görevlileri

İzzet Molla, Keşan’a gelip yerleştikten bir süre sonra, başta âyan olmak üzere, şehrin eski ve yeni yargıçları ile formel eğitim kurumunda görevli müderrisin kendisini ziyaret ettiğini, görülmedik iltifatlarda bulunduklarını ifade etmektedir.

İzzet Molla, kendisine iltifat edip ilgi gösteren ziyaretçilerin belirgin ve dikkat geçici özelliklerini sıralamak suretiyle karakter tahlilinde bulunmaktadır.[34]

Mukaddemce âyan-ı lâhık gelüp                 Olup her birisi müsafir-nevâz

Muahharca mazûl-i sadık gelüp                  Beni ettiler lütufla ser-efrâz

 

Gelip hakimi Vehbi-i pür-hüner

Tarikinde Hak eylesin mu’teber

Karakter tahlili yaptığı önemli şahsiyetlerden biri de eski mahkeme katibi, “Kâmil” lakaplı Mehmet Efendi olup, bu tür “sahib-i edep” kişileri İstanbul’da bile bulmanın oldukça güç olduğu vurgulanmaktadır. Söz konusu eski mahkeme katibinin bir dönem âyanlık görevinde de bulunduğu ve girişimleri sonucu Keşan’a çok farklı bir  görünüm kazandırdığı dile getirilmektedir.[35]

Mehmet efendi o “kamil” lakap                  Keşan’a o âyan imiş bir zaman

Sitanbul’da yok öyle sahib-i edep              Diyorlar Keşan ol zamanmış Keşan

2) İmam ve Diğer Din Görevlileri

Keşan’da, diğer yerleşim birimlerinde olduğu gibi topluma öncülük eden ve onlara yol göstericilik fonksiyonu üstlenen kişilerden birinin beldenin imamı olduğu anlaşılmaktadır. İzzet Molla’nın dizelerinde ifadesini bulan imam tipinin, ortadoks İslam düşüncesini benimsemiş bir kişi olduğu anlaşılmaktadır.[36]

 

İmamı olup beldenin pîşvâ[37]                        Şerîfünneseb nâmı Feyzullah

Tefe’ül idüp[38] eyledim iktidâ                         Delil olduğu hayra bî-iştibah.

 

Verince hemân sofiyâne selâm                        Aleyki alıp ben de tecdîd ile

Dedim, ya müezzin ola ya imam.                    Keşân’a dühûl eylemiştik bile.

Ancak Keşan’daki bütün din yada imamların benzer nitelik ve karakter yapısına sahip olmadığı anlaşılmaktadır. Farklı kişilikleri bünyesinde barındıran Keşan kent merkezinde renkli bir yaşam tarzı olduğu söylenebilir. Bir başka İmam tipi, İzzet Mollanın dizelerinde şu şekilde tasvir edilmektedir.[39]

Mehmet Efendi imam-ı zarîf                        Kısa aklı dahi sakalı gibi

Keşan’a göre elverir bir herif                      Deli Hoca Narsın misali gibi

 

İdüp kendine handanım penâh                    Dahi şeyh şakir kim ol nâ-tuvân

Gelip gitmeğe başladı gâh gâh                     Gelirdi düşüp kalkarak her zaman

2) Tabip

Küçük bir tarım kenti görünümünde olan Keşan’da halka sağlık hizmeti sunan bir tabibin görev yapıyor olması, 19. yüzyılın ilk çeyreğinde, olumlu bir gelişme olarak değerlendirilebilir. Her ne kadar kendisini alanında birikimli, yetenekli bir doktor olarak nitelendirmesine rağmen, halkın rahatsızlık terennümlerini didaktik bir şekilde dile getiren İzzet Molla, onu, adeta bir “kan emici”, sağlık hizmeti sunar görüntüsü altında insanları ölüme götüren bir “Azrail” olarak nitelendirmektedir.[40]

Getirdi biri bir hekim-i leîm[41]                      Tababetde za’mınca[42] Sokrat’a denk

Ebu cehil hikmet anil zenîm                             Ne Talyan ne Latin ne Rum ne Frenk

 

İlacında tesir olaydı eğer                                  Dahi gelmeden hastanın yanına

Keşan’da tükenmişti nevi beşer                     Olup nîş-ter-keş[43] girer kanına

 

Değil tasma birkaç karış rîsmân[44]            İki parmağı arasında ecel

Boğar hastasın gelse almağa kan                  Verir sıklet desti nabza halel

 

Eğer bulsa marzada humma-yı dak[45]          Verir gahi iksir ateş-mizac

İder anda tedbirini iki şık                                     Gahi âb-ı telh[46] ile eyler ilaç

3) Keşan’ın Genç Kızları

İzzet Molla, Keşan ve çevresindeki gözlemlerini aktardığı dizelerinde, hem insan ilişkileri hem de kadın erkek ilişkileri açısından günümüze ışık tutacak önemli ip uçları vermektedir. Keşan ve çevresindeki kültürel dokunun flexible bir nitelik taşıdığı; seküler düşüncenin nüvesini teşkil edecek bir biçimde kadın ve genç kızların gayet rahat bir giyim tarzı sergiledikleri, renga renk elbiseleriyle erkekleri büyüledikleri, aralarında sıcak bir ilişki oluşturup geliştirdikleri gözlemlenmektedir.[47] Bugün, yöre halkında gözlemlediğimiz kültürel flexibiletenin ve farklı olanı alıp absorme etme kabiliyet ve yeteneğinin, kısacası modernist  tutum ve tavrın temelinde geçmişteki söz konusu birikim olduğu öne sürülebilir.

 

Küşâd [48] eyleyince hadnin hilâl[49]         Giyip câme-i ‘idini[50] dilberân[51]

Göründü nice gevher-i bî-misâl                      Yeniden açıldı bahar-ı Keşan

 

Gül-endâmlar[52] câme-i alla                         Giyip bazısı câme-i sebz-fâm[53]

Ne kanlar revân ettiler alla                               Sanurdum ki etmiş sanavber-hırâm[54]

 

Kimisi giyip zerd-renk[55]                               Nihani[56] sunup meyve-i vasla-dest

Verip çehre-i âşıka âr u nenk[57]                   Mey bûseden leblerim oldu mest


IV) OLAY TASVİRİ: Örf ve Adetler

1) Bayram Tebriki

Keşan ve çevresinde bayramlaşmanın, adeta, törensel bir boyut kazandığını ve şenlik havasında geçmiş olduğunu görüyoruz. Bayramlarda, ilk sırada kadınlar ve genç kızların, ikinci sırada şehrin ileri gelenlerinin, en sonra da diğer ahalinin İzzet Mollayı tebrik etmesi Keşan ve çevresindeki bayram gelenekleri kadar, kadın erkek ilişkileri ile kadına verilen değeri de yansıtır, aynı zamanda.

Üzerinde durulması gereken bir başka önemli nokta ise, muhtemelen, kendisinin de ilmiye orijinli olması nedeniyle, mahkeme heyetinin birbiriyle bayramlaşma usul ve kurallarına daha ayrıntılı bir şekilde yer vermiş olmasıdır. Ayrıca, mahkeme çalışanları ile bayram tebrikine gelenlerin, İstanbul’da Şeyhülislam’a gösterildiğinden çok daha ileri düzeyde, yerel yargıca tazim ve hürmette bulunduğu vurgulanmaktadır.

Bu durum, bize, yerel yargıç ve diğer dini bilginlerin geniş halk kesimleri üzerindeki nüfuz ve etkinliğinin, İstanbul’da ve diğer büyük kentlerdekiyle karşılaştırılamayacak ölçüde, ileri düzeyde olduğunu kanıtlamaktadır.[58]

Meh-i rûze[59] gencine-i nur[60] imiş               Olup mah-rûyân[61] hitâma resîd

Meğer kim neler anda mestûr imiş                       Vücûh etdi tes’îd-i[62] ‘îd-i saîd

 

Gelüp ibtidâ  mahkeme katibi                                 Görüp beldenin hâkim-i şer’ini

Zuhur eyledi ba’dehu nâibi                                      Kıyas eyledim aslına fer’ini

 

İdüp şer’-i mevlaya ikram-ı tâmm                          Ahali temelluk[63] idüp yek-be yek

Muânik[64] olup eyledim ihtirâm                          Gelüp her biri öpdüler el etek

2) Bayram Şenlik ve Eğlenceleri

Bahar mevsiminde geçen bayramların bağlık ve bostanlık alanlarda, gülüp eğlenerek, alkollü içecek alarak uzun bir dönem sürdüğü, sadece mûtat bayram günleriyle sınırlandırılmadığı anlaşılmaktadır. Ramazan ayının, çeşitli kutlama ve eğlencelerle uğurlandığı, aradan yirmi günden fazla bir vakit geçmiş olmasına rağmen bayram kutlamalarının hâlâ çok canlı bir şekilde sürdürüldüğü İzzet Molla’nın dizelerinde vurgulanmaktadır.

Keşan ve çevresindeki yerleşim birimlerinde bulunan geniş halk kesimleri arasında alkollü içecek tüketiminin, daha o dönemde, diğer bölgelere nazaran biraz daha yaygın olmuş olabileceğinin de ipuçlarını yakalamaktayız.[65]

Olup zîr-i dâmen-i sebûy-ı[66] şarâb                 Meh-i rûzeyi çıktı teşyîe[67] nâs

Kabarmış idi dâmen-i şeyh ü şâb                        Gidip bağa mey içtiler tas tas

 

Yirmi günü geçti hengâm-ı ‘îd[68]                    Dahi kesmedi bûseyi dilberân

Yeni geldi güya kim eyyâm-ı ‘îd                          Henüz elimde virmede âşikân

 

Akın etdiler âb-veş[69] sû-be-sû[70]                  Görüp anları hûriyân-ı behişt[71]

Behişt oldu güya ki her kendû-gû[72]                 Olup ademi itdi[73] terk-i sirişt[74]

 

Hicabından olmuşdu pejmürde-gül                           Görüp dilberânın şeker-haddini[75]

Bedel oldu bizim gülüstanda-mul                              Leb-i cûya[76] çekmiş idi kendini

 

Düşüp ardına ben de dilberlerin

Sefâsın çıkarmış idim her birin

3) Keşan ve Çevresindeki Halkın Konuk Severliği

Keçecizade İzzet Molla, İstanbul’dan başlayarak Keşan’a varıncaya değin yol boyunca uğrayıp dinlendikleri, zaman zaman  konakladıkları çok farklı yerleşim birimlerinde gördükleri ilgi, alaka ve ikramdan oldukça memnun kalmış ve bu durum onun veciz dizelerine de yansımış durumdadır.

İzzet Molla’nın birer gece konaklayarak, büyük ikram gördüğü yerleşim birimlerinin ikisi, Keşan’a yakın olan İynecik ve Flora, şu şekilde anlatılmaktadır.[77]

Ahali nevâzende-i mihmân[78]                       O gece ben anda karar eyledim

Gelip hizmetim etti pîr ü civân                          Hemen ertesi gün firar eyledim

 

Flora olup gayet-i menzilim                               Gelip Kocabaşıları yanıma

Bulup bir gece anda bir mahmilim[79]           Reâya bütün düşdü dâmânıma[80]

 

Kimi sîb[81] ve ayva getirdi biraz

Kimi hindi zebh eyledi kimi kaz

Bu çerçevede, Keşan civarındaki yerleşim birimlerinden olan İynecik’te genç ve yaşlısıyla bütün kasaba halkının hizmet etme konusunda birbiriyle adeta yarıştığı gözlenmektedir.

V) SONUÇ YERİNE

İzzet Molla, İstanbul’dan başlayarak geçip gittikleri ve uğrayıp konakladıkları bütün mekanları, orada bulunan belli başlı tarihi ve sanat eserlerini karakteristik özellikleriyle birlikte şiirsel bir dille ele alıp tanıtmaktadır.

Başta Keşan ve çevresi olmak üzere, İstanbul-Edirne arasında uğrayıp konakladıkları büyüklü küçüklü bir çok yerleşim birimindeki nüfus, ticari aktiviteler, iklim ve doğal güzellikler hakkında zengin bir bilgi  ve perspektif sunulmaktadır. Bayındırlık ve diğer sosyal hizmetlerin ne durumda olduğu, yerleşim birimlerindeki halkın dini ve kültürel değerleri, ve bunlara uygun bir yaşam tarzının olup olmadığı konusunda da bilgi edinme olanağı bulmaktayız.

Osmanlı bürokrasisinde, özellikle yüksek düzeydeki kamu görevlileri arasında, genel halk arasında görülen sözlü kültür geleneğinin aksine, yazılı kültürün ön plana çıktığı söylenebilir. İzzet Molla’nın, Keşan’da bulunduğu Şubat 1823-Şubat 1824 tarihleri arasındaki bir yıllık bir dönemde, sivil ve askeri bürokrasi içerisinde yer alan farklı meslek grubundaki şahıslarla doğrudan yazışması ve onlarla karşılıklı olarak bilgi alış verişinde bulunması sürdürmesi söz konusu yazılı kültürün tipik bir örneği veya tezahürü olarak kabul edilebilir.

Diğer bir açıdan bakıldığında ise, Mihnet-Keşan’ın, bizde olmadığı söylenen günlük tutma (diary) alışkanlığının doğal bir ürünü olduğu iddia edilebilir. Keçeci-zade İzzet Molla’nın manzum eseri söz konusu iddianın ne ölçüde doğru olduğuna bir cevap özelliği de taşımaktadır, kanımca. Toplumsal örgütlenme, çevreyi ve doğayı algılamadaki farklılık ve dolayısıyla hissedileni ifade etme ve dışa vurma biçim ve yöntemlerindeki farklılık nedeniyle, günlüklerin, Doğu’da ve özellikle Osmanlı toplumunda Batıdakinden farklı şekilde kaydedilmiş olduğu öne sürülebilir.

İzzet Molla’nın Mihnet-Keşan’da vermiş olduğu bilgi ve gözlemlerden hareket ederek, Keşan ve çevresinde kapalı toplumsal dokunun ortadan kalkarak onun yerine açık toplum niteliğinin dominant olmasında farklı etnik orijinden olan ve değişik dini kökenden gelen grupların varlığının ve kent merkezindeki nüfus sirkülasyonunun etkin rol oynamış olabileceği iddia edilebilir. Bu açıdan bakıldığında, İstanbul-Roma arasındaki ipek yolu üzerinde bulunan Keşan’ın “cross cultural” aktivitenin yoğun bir şekilde yaşandığı önemli merkezlerden biri olduğu söylenebilir.

9. yüzyıl ilk çeyreğinde, Rumeli ve Balkanlarda Osmanlı-Türk kültürünün yayılıp etkinleşmesinde rol oynayan kolonizatör derviş geleneğinin Keşan’da hâla devam etmekte olduğu anlaşılmaktadır[82]. Fonksiyonları değişmekle birlikte İslam’ın Heterodoks ve Ortadoks yorumunu temsil eden tarikat ve tekkelerin hem Keşan merkezinde hem de çevredeki yerleşim birimlerinde yer alarak değişik zaman periyotlarında farklı rol ve fonksiyonları üstlendikleri ve “suigeneris” birer sivil toplum kuruluşu şeklinde örgütlendikleri görülmektedir.

* Bu çalışma, Trakya Üniversitesi ile Keşan Kaymakamlığının ortak girimiyle 15-16 Mayıs 2003 tarihinde Keşan’da düzenlenen “Keşan Sempozyumu”na bildiri olarak sunulmuştur.

** Dicle Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü.

[1] 1785’de İstanbul’da doğan İzzet Molla, çocuk sayılacak yaşta iken, Anadolu Kazaskerliği tevcihini henüz almış olan babası Salih efendiyi, 1798 yılında kaybetti. Babasından, iyi bir eğitim alt yapısı dışında herhangi bir maddi miras kalmadığı için, İzzet Molla, babasının ölümünden sonra,  enişteleri Meşalecizade Esad ve Kazasker Moralızade Hamid efendi’nin denetim ve himayesinde büyüdü.

İzzet Molla, daha henüz çocuk denilebilecek bir dönemde, 12 yaşını yeni doldurduğu 1797 yılında müderrislik belgesi aldı. Kıvrak zekası, nüktedanlığı ve girişkenliği bir yana, şairliği ve heterodoks İslam düşünce geleneğinden yetişmiş olması nedeniyle, benzer dünya görüşünü paylaştığı kişiler aracılığı ile Osmanlı bürokrasisinin ileri gelenleri ile kısa sürede tanışıp kaynaşma olanağı bulmuştur.

Bürokrasinin zirve noktasından biri sayılabilecek olan padişah danışmanlığı görevinde bulunan Halet efendi ve devrin Şeyhülislamı Salihzade Ahmet Esad’la tanışması sonucu, kamu görevine ilk adımı atarak, 1809 yılında Bursa müfettişliği görevine başlamıştır. Bursa’da bulunduğu dönemde, Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’nın torunlarından İsmail Hakkı Beyin kızı Hibetullah hanımla evlenmiş; Fuad, Reşad, Murad ve Sedat isimlerinde dört çocukları olmuştur.

1820’de Galata Kadılığı görevine getirilmiş, ancak 1822’de yakın hamisi olan Halet efendinin sürgüne gönderilmesi ve ardından idam edilmesi sonucu; İzzet Molla da, Hububat Nazırlığı’nda çalışırken görevini kötüye kullandığı ve şahsi çıkar sağladığı iddia edilerek, Şubat 1823-Şubat 1824 tarihleri arasında, 1 yıl süreyle Keşan’da zorunlu ikamete tabi tutulmuştur.

Keşan’daki zorunlu ikametinin sona ermesiyle birlikte İstanbul’a dönen İzzet Molla, 1825’de Mekke; 1826’da İstanbul payesi alarak Harameyn müfettişi olmuş; 1827’de ise “tevzi defterleri” müfettişliği görevine getirilmiştir.

Bu sırada, Osmanlı-Rus savaşının doğuracağı olumsuz sonuçları ele alan bir bildiri hazırlayıp kamuoyuna duyurmaya başlayınca, bu girişimin halk kesimleri ve cephede bulunan askeri birlikler üzerindeki negatif etkilerini ortadan kaldırmak üzere, İzzet Molla Sivas’a sürgün edilmiş ve bir süre sonra da, 1829’da orada vefat etmiştir Geniş bilgi için bakınız; Keçecizade Reşad Fuad, “Devhatü’l-mehâmid fi Tercemeti’l-Vâlid”, Tarih-i Osmani Encümeni Mecmuası (TOEM), No: Sene:7, 37 (1 Nisan 1332), s. 1-22; TOEM, Sene:7, No:41, s. 285-297; Mahmut Kemal İnal, Son Asır Türk Şairleri, C. I, (İstanbul 1930), Orhaniye Matbaası, s. 723-746; Fevziye Abdullah, “Keçecizade İzzet Molla”, Fuad Köprülü Armağanı, (İstanbul 1953), s. 131-150; Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, C. 4, (1994), s. 314, 514-516; Dictionary of Oriental Literatures, ed. Jiri Becka, C. III, London. s. 90; İhsan Sungu, “Mahmut II.nin İzzet Molla ve Asakir-i Mansure Hakkında Bir Hattı”, Tarih Vesikaları, C: I; Sayı: 3, (1941, Birinci teşrin), s. 162-183; Lütfi Doğan, “Keçecizâde İzzet Molla’nın Islah-ı Nizâm-ı Devlete Dâir Risale adlı Eserinin Transkripsiyonu ve Edisyon Kritiği”, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2000, s. vııı-xııı; Yılmaz Öztuna, Keçecizade Fuad Paşa, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 1988, s. 1

[2] Mihnet-keşan, İzzet Molla’nın Keşan’da sürgünde bulunduğu Şubat 1823-Şubat 1824 dönemindeki bir yıllık sürede yaşadığı ve gözlemlediği olaylar, şahıslar ve kurumlar ile Keşan’a gidiş ve oradan dönüş güzergahında konakladığı yerleşim birimlerinde gördüğü yapıtları şiirsel bir dille ifade ettiği manzum bir eserdir. Eser, Âtıfzade Hüsam Efendi tarafından düzenlenmiş, kardeşi Vâhid Efendi tarafından ilk nüshası temize çekilmiş, ancak İzzet Mollanın ölümünden sonra, 1269/1852’de basılmıştır. Bakınız, Mahmut Kemal İnal, Son Asır Türk Şairleri, C. I, (İstanbul 1930), Orhaniye Matbaası, s. 723-746; Fevziye Abdullah, “Keçecizade İzzet Molla”, Fuad Köprülü Armağanı, (İstanbul 1953), s. 131-150; Lütfi Doğan,  adı geçen yüksek lisans tezi, s. xıv-xv

[3] İzzet Molla, İstanbul’dan itibaren yol güzergahında uğrayıp konakladığı, görüp geçtiği yerleşim birimleri başta olmak üzere, sürgün hayatı yaşadığı Keşan’da geçici sürelerle ziyaret ettiği mekanlar ile, affa uğradıktan sonra İstanbul’a dönüş yaparken farklı bir güzergah izleyerek gezdiği hemen hemen bütün kent ve diğer yerleşim birimlerini tasvir etmektedir. Ancak, biz, burada sadece Keşan’la ilgili olarak Mihnet-keşan’da yer alan bilgileri aktarıp değerlendireceğiz.

[4] Kazancı, nakışçı, kalaycı ve benzeri çarşı esnafının en azından bir bölümünün gayrimüslim orijinli olduğu şu beyitten de anlaşılmaktadır; “Gice uyanıp elli altmış gavur, Çekiç salladıkça kalayı savur.”, Bakınız, Mihmet- Keşan, s. 39

[5] Keçecizade İzzet Molla, Mihnet-Keşan, Cerîde-i Havadis Matbaası, Dersaadet 1269/1853, s. 35

[6] iç açan

[7] İzzet Molla, Mihnet-Keşan, s. 44-45

[8] taşlık yerinde

[9] İzzet Molla, Mihnet-Keşan, s. 39

[10] yanlış, doğru olmayan

[11] Murabba-i tamm: tam kare

[12] üçgen

[13] çevre-kenar

[14] İzzet Molla, Mihnet-Keşan, s. 39

[15] yuva

[16] aşık gibi

[17] İzzet Molla, Mihnet-Keşan, s. 39lhfl0121358

[18] İzzet Molla, Mihnet-Keşan, s. 44-45

[19] sürekli

[20] bolluk ve rahatlık

[21] İzzet Molla, Mihnet-Keşan, s. 44-45

[22] saray

[23] kır, ova

[24]Bakınız, s. 35; “Kenarında var secde-gâh-ı azîm, Vefa-yı cihan-veş cemâat adîm”

[25] İzzet Molla, Mihnet-Keşan, s. 44-45

[26] kürsü

[27] Farklı isimler altında değişik örgütlenme modeliyle Orta-Asya’dan Anadolu’ya uzanan Türkmen grupları üzerinde etkin rol oynayan ahi organizasyonları ile zaviye, dergah ve tekkelerin birbiriyle olan ilişkileri henüz layıkıyla ortaya konulmamıştır. Bakınız, Ö. L. Barkan, Kolonizatör Türk dervişleri, s. 32

[28] İzzet Molla, Mihnet-Keşan, s. 44-45

[29] sığınma

[30] iyi kişi

[31] kalp sıkıntısı, acısına

[32] kurtulma, kurtuluş

[33] İlk başta, kendiliğinden bir kolonizasyon hareketini temsil eden söz konusu zaviyelerin temsilciliği ve şeyhliği vazifesi, Devlet bütün kurumlarıyla teşekkül edip imparatorluk haline gelince bir memuriyet şekline dönüşmüş, bir süre sonra da asıl rol ve fonksiyonlarını kaybetmeye başlamıştır. Sonuç olarak, Osmanlının son dönemlerinde dilenci derviş haline gelen ve birer tembelhaneye dönüşen tekke ve zaviyeler ile onların orijinleri arasında hiçbir ilinti bulunmamaktadır. (Ö. L. Barkan, Kolonizatör Türk Dervişleri, s. 37). Mihnet-keşan’da sözü edilen ve çeşitli isimler altında Keşan ve çevresinde faaliyet gösteren tekke, zaviye ve dergahların ne ölçüde ilk dönemdeki temel fonksiyonlarını sürdürdüğü yada birer miskinhaneye dönüştüğü ise araştırılması gereken önemli bir konudur. Bununla birlikte, söz konusu kurumların, en azından bir bölümünün, birer kültür merkezi olma vasfını nispi olarak sürdürmüş olabilecekleri ihtimali, İzzet Molla’nın dizelerinin satır aralarında elde edilen bilgilerle daha da güçlenmektedir.

[34] İzzet Molla, Mihnet-Keşan, s. 40

[35] İzzet Molla, Mihnet-Keşan, s. 40

[36] İzzet Molla, Mihnet-Keşan, s. 38-39;

[37] önder

[38] hayra yorma, düşünme

[39] İzzet Molla, Mihnet-Keşan, s. 40

[40] İzzet Molla, Mihnet-Keşan, s. 152-154

[41] lanetli

[42] iddiasınca

[43] neşter, hekim bıçağı

[44] ip, halat

[45] sıtma nöbeti

[46] acı su

[47] İzzet Molla, Mihnet-Keşan, s. 109-110

[48] açmak

[49] aya benzer yüzü

[50] bayramlık elbise

[51] güzeller

[52] gül boylular

[53] yeşil renkli

[54] çam fıstığı gibi sallanma

[55] sarı renk

[56] gizlice

[57] mahcubiyet ve utangaçlık

[58] İzzet Molla, Mihnet-Keşan, s. 109-110

[59] ramazan ayı

[60] nur hazinesi

[61] ay yüzlüler

[62] kutlama, tebrik etme

[63] yaltaklanma

[64] sarmaşan, kucaklaşan

[65] İzzet Molla, Mihnet-Keşan, s. 109-110

[66] testi, şarap kabı

[67] uğurlama

[68] bayram zamanı, vakti

[69] su gibi

[70] her tarafta, her yanda

[71] cennet sevilileri, kızları

[72] genişçe toprak, söyleyen-diyen

[73] iptida

[74] yaradılış, tabiat, huy

[75] tatlı yanak

[76] ırmak kıyısı

[77] İzzet Molla, Mihnet-Keşan, s. 35-36

[78] misafir-perver

[79] deve üzerine konan-iki kişinin binebileceği-sepet

[80] etek

[81] elma; Sîb-i zenahdan: sevgilinin elmayı andıran çenesi

[82] Yapılan araştırmalar, ahilik organizasyonunun sadece şehirlerdeki burjuva sınıflarına ve mesleki zümrelere özgü teşekküller olmadığını, aksine kırsal alanlarda da örgütlenerek buraların imar ve iskanı yanında dini propaganda faaliyetleri yürüttüklerini de ortaya koymaktadır. Siyasi otoritenin yeni fethedilen bölgelerdeki toprakların Türkleşmesi, İslamlaşması ve yeniden imar edilmesi projesini kendilerine mahsus usullerle desteklemişlerdir. Siyasi otoriteyi destekleyen derviş organizasyonlarına, gösterdikleri dini-siyasi faaliyetler ve yararlık karşılığında, kimi zaman belirli bir arazinin mülkiyet hakkı devredilmiş olduğu gibi,  kimi zaman da sadece toprağın tasarruf hakkı veya muayyen bir tarım arazisinden tahsil edilecek vergiler yada onun bedeli tahsis edilmiştir. İlk dönemlerde, dervişler genellikle, tarımsal üretim faaliyetleriyle uğraşmakta, bağ ve bahçe yetiştirmekte; zaviye ve değirmen inşa etmekte mahir olan işgüzar insanlardan terekküp ediyordu denilebilir. Vakitlerini ibadet ve âyinle geçirdiklerine, başkalarının sırtından geçindiklerine dair henüz bir delil mevcut değildir. Geniş bilgi için bakınız, Ö. L. Barkan, Kolonizatör Türk Dervişleri, s. 32, 43

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir