“Hüzünlü Bir Aşk Hikayesi”
Altın renkli, sapsarı kumsallar, göğün rengiyle yarışan masmavi pırıl pırıl bir su, kenarında inci tanesi gibi yemyeşil ağaçlar, yanında, ortasında akan nehirler, dereler; denizin tuzuna bulanmış, gerdanlık gibi takılmış lagünler, göller, yer yer kaşlarını çatmış gibi duran sert yarlar, şirin bakışlarıyla minik kum tepeleri…
Sözcükler Maldivler, Pukhet ya da Hawai adalarını çağrıştırıyor değil mi?
Hayır, hiç de değil…
Yanı başımızda, soluğumuzda, kollarımızda bir dünya harikası. Çevresinde yaşayan herkesin suyundan, tuzundan, kumundan faydalandığı; yaşam diliminde muhakkak onunla bir öyküsü de bulunan bir coğrafya burası.
Saros Körfezi…
Kıyılarında “İkinci Konut” olarak yer yer hoyrat darbeler bulunsa da suyuna, tuzuna, dibine, göğüne kimsenin bulaşmayıp nimetlerinden faydalandığı bir doğal güzellik.
Yıllar boyu, dinamitle avcılık, kum alımı, troller, taş ocakları, kanserli hücreler gibi kıyı boyuna yayılmış ikinci konutlar, plansızlık, düzensizlik, susuzluk ile bu güzelliği dört bir yandan tarumar etmek için uğraşsak da o her seferinde dimdik ayakta.
“İğneyi kendine, çuvaldızı başkasına batır” derler ya, bu sözcükler de o yolun yolcusu olsun.
Fakat son günlerde başı büyük bir belada Körfezin.
Şu FSRU dedikleri Limanı buraya kondurmak için türlü çabalar sarf ediliyor, hukuki kavram, süre ve itirazlar göz ardı edilip, iş “Ben yaptım, oldu”ya getirilmek isteniyor.
Bölgede geniş çaplı bir çağrı ile bir araya gelmiş “Saros Gönüllüleri” hukuk çizgisinde ve umutları yitirmeden direnişlerini sürdürüyor.
Mahkemeler, imzalar, itirazlar derken Bilirkişiler gelmiş; onlar da “Bu liman buraya olmaz, mahvedersiniz buraları” demişler, bu kez karşı taraf yeniden bilirkişi istemiş, onlar da gelmiş, tek projeye iki ayrı rapor düzenlenmiş, Mahkeme de bilirkişilerin raporuna göre karar verecekken, daha henüz süre dolmadan karar açıklanmadan, Körfeze iş makinaları, kepçeler, konteynerler gelip tezgâhı kurmuşlar.
Diyeceksiniz ki: “Kararı biliyorlar, karar önceden belli, o yüzden gelip hazırlıklarını yaptılar!!!”
Eee, o zaman niye insanlar hak, hukuk, mahkeme, bilirkişi ardına düşüyorlar?
Erken gelen, gücü olan köşeleri tutup, projesini icraata döksün, lafa da “Hukuk” ve “Hukukun Üstünlüğü” yetmedi “Reform” ile başlasın!
Bu mudur istenen? İstenen bu değil ama olan, yaşanan, görülen, duyulan bu!!!
Yukarıda tanımlanan güzellikleri darmadağın edecek, telafisi olanaksız bir yolun kaldırım taşları döşeniyor Saros’da.
Yakın bir gelecekte İzmit Körfezi gibi bir körfezde yaşamak kimseyi şaşırtmasın.
Dozerler, kepçeler, iş makinaları, hukukun üzerinden geçip, pandemi krizini de fırsata çevirerek sahaya inmiş durumdalar.
Saros Körfezi, kendine iyi niyetle de gelse kötü niyetle de gelse herkesi bağrına basıp ona bir yudum su verecek cömertlikte fakat bu FSRU denen liman projesi boğazına dayanmış bir hançer; o devasa tankerler Körfeze bir kez girmeye görsün; yakın bir gelecekte tüm dengeleri alt üst edip onu bir doğalgaz, petrol, kimya tesisine çevirecek.
Neleri kaybedeceğimizi, nasıl bir doğal güzelliğe sahip olduğumuzu bir nebze de olsa göstermek için değişik zamanlarda çekilmiş körfez görüntülerini paylaşmak istiyorum.
Dedim ya, “Acılı, hüzünlü bir öykü bu, körfezin güzelliği ve coşkusunu yaşamış herkesi içine alan bir öykü…”
Sözün Özü:
Aahlaan sahlaan
Jalabat alfarah
Ghaz Qatar almubarak
اهلا سهلا
جلبت الفرح
غاز قطر المبارك
The post Saros Körfezi, Hüzünlü Bir Aşk Hikayesi first appeared on Hakan Eşme .]]>“Bu körfeze bu proje olmuyor” dedi.
“Bu limanı buraya kurmak isteyenler, bu körfezi hiç dikkate almadan bu projeyi yapmışlar, körfez açısından bu büyük bir tahribattır” dedi.
Hem de bir kez değil, ikinci kez söyledi.
“Saros Gönüllüleri”nin başından beri ifade ettiği, imzalar topladığı, savunduğu görüşleri bir de “Bilirkişi Heyeti” hukuki süreç içinde resmi kanallardan dile getirdi.
Daha kaç kez söylenmeli, anlaşılması için
Daha kaç kez dile gelmeli bu projenin körfez uygun olmadığı
Yanıtı, Saros’da esen yelde…
Tıpkı Bob Dylan’ın “Blowin’ in the wind” şarkısında dediği gibi.
Halk istemiyor, istemediğini de hem bizzat hem de ıslak imzalar ile defalarca dile getirdi.
Bilirkişi Heyeti ikinci kez “Olmaz” diyor ve raporunda, liman ve boru hattı projesinin inşaat, ziraat, jeoloji ve hidrojeoloji, biyoloji ve orman bilimlerine bir çok yönden aykırı olduğu belirtiyor
Peki kim istiyor bu projeyi, kim dayatıyor bu kadar?
Petrol ve doğalgaz şirketlerinin maliyet hesaplarına kurban mı gidiyor binlerce yıllık körfez.
Açık söylemek gerekirse; BOTAŞ bu körfeze hiç yakışmıyor.
Bunu söylemek için bilir kişi olmaya da gerek yok. Bu bölgede “yaşar kişi”, bu bölgeyi “duyumsayan kişi” olmak yeterli.
Saçlarını Korudağ’dan esen poyrazın esintisine bıraktıysan bir kez; kolayca anlarsın Saros’un değerini.
Halkın istemediği, Bilirkişi heyetlerinin olumsuz dediği projeyi rafa kaldırmanız hem körfezin hem de bu körfezde yaşayanların hayrına olacaktır.
Israrın petrol şirketleri dışında da kimseye bir faydası yoktur.
Böyle biline…
The post Saros Körfezinde Esen Yeller! first appeared on Hakan Eşme .]]>Herkes biliyor, kaptanın yalan söylediğini
Ve herkes biliyor zarların hileli olduğunu… (L.Cohen)
Cohen’in “Herkes Biliyor/Everybody Knows” adlı güzel bir parçası, nasıl da günümüzde birçok yere amiyane tabirle “cuk diye” oturuveriyor.
Herkes her şeyi biliyor ve her şey, herkesin gözleri önünde oluyor.
Lodosun getirip poyrazın götürdüğü akıntılarla kendini temizleyen Saros Körfezi şimdi bağrına saplanan hançer gibi bir FSRU Limanına kurban ediliyor.
Mahkeme kararı kesinleşmedi bile, Bilirkişi Raporları, hem de 3 kez “Bu proje bu körfezde sıkıntılı” demesine rağmen inşaat süreci devam ediyor.
Bilime karşı, hukuka karşı, yörede yaşayan vatandaşa karşı yapılıyor tüm bunlar.
“Saros Gönüllüleri” pandemi nedeniyle toplanamazken iş makinaları, konteynerler, dozerler, kepçeler Saros Kıyılarını “lebalep” doldurdular.
Göz göre göre, mahkeme kararını bile beklemeden yapılan bu “oldu bitti” vatandaşların hukuka olan güvenini sorgulatmakta.
Kimsenin de çıkıp ağız dolusuyla bu limanı ve projeyi savunup arkasında durduğunu da görmedim.
Birkaç “Bir şey olmayacak, projede her şey düşünüldü” sözleri ve demagojiye oldukça yatkın bir “Ama doğal gaz kullanıyoruz” sözleri dışında gelinen durum kulak arkası edilmekte.
“Saros Gönüllüleri” her bir mecrada bu projenin körfeze büyük zararlar vereceğini, telafisi imkânsız sonuçlar doğuracağını söylerken işin sorumluluğunu ele alanlar ya da dolaylı yoldan destek verenler bu hukuksuz duruma ses etmiyorlar.
Daha işin başında mahkeme kararını beklemeyen, vatandaşın tapulu arazisine şikayetine rağmen giren, Bilirkişinin 3 kez “sıkıntılı” demesine rağmen iş makinalarını oraya sokan bir zihniyet sizce bu projede bölgeye önem verecek bir işlem süreci mi gerçekleştirecek?
Bir kez daha Cohen’in parçasındaki sözleri dinlemeliyiz o zaman!!!
Projeye sessiz kalan etkili ve yetkililer, Saros Körfezi burada olduğu sürece her geçen dev tankerde, her esen rüzgarda, kıyıya vuran her bir dalgada bu yapılan limanın vebali vicdanları sızlatacak ve kuşaklar boyu hayırla (!) anılacaksınız.
Çok küçük ve sadece o bölgeyi ilgilendiren bir örnek olmasına rağmen Yayla Balıkçı barınağının yıllar süren çözümsüzlüğü ortada.
Körfez artık masa başında ve proje bazında değil, iş makinaları, dozerler ile elden gidiyor.
Katar’dan, Kuveyt’ten gelecek dev tankerlere bakıp iç çekeriz çok yakın gelecekte.
Burada masmavi bir körfez vardı dev tankerlerden önce!
“Gitti gidiyor, döner mi bilmem?!”
The post Saros Körfezi “LEBALEP” İş Makinasıyla Dolu!!! first appeared on Hakan Eşme .]]>(Bülbül Korusu da, Saros da, Ergene de, Istrancalar da)
Üzerinde yaşayıp mekân eylediğimiz,
Türlü savaş, göç, acı, sevinç ve hüzünle yoğrulan topraklar.
İşimiz, aşımız; geçmiş ve geleceğimizin şekillendiği, bize yurt olan bu kadim topraklar,
Sığınıp saklanacağı bir gölgesi olmayan topraklar.
Güneşin alnında yıkanıp, rüzgarında kendini kurutan bu bereketli bozkırlar.
Ormanlar dağ adını verdiğimiz yükseltilerin kucağına yaslanmış.
Koruluk, pırnallıklar serinlemek isteyenlere bir çağrı.
Kuzeyinde Istranca, güneyinde Ganoslar ve Korudağlar.
Derin vadiler, yüzlerce metre yüksekten dökülen şelaleler, kuş uçmaz, kervan göçmez yalçın kayalıklar yok bu coğrafyada.
Dibi olmayan mağaralar, devasa kaya kütleleri hep belgesel ya da filmlerde gördüğümüz görsel güzellikler.
Yakın çevremizde var olanlar daha çok bir bozkırı çağrıştırmakta.
Yeri geldiğinde insanın kulağını düşüren jilet keskinliğinde sert bir poyraz; ıslak, nemli ve uzun süre etkisinde kalındığında insanı serseme çeviren bir lodos.
Yarı bozkır, yarı kurak ama tarımı ve hayvancılığıyla bereketli topraklar.
Tarihin her döneminde bağrındaki insanları besleyip büyüten yeryüzünün dört elementinden birine ve hallice bereketlisine sahibiz özünde.
Başı dumanlı yüce dağlar olmayınca mevsimin yağmuruna göre yıl içinde yükselip alçalan dereleri de cılız ve kurak.
O yüzden meşhurdur bu toprakların tozu, tuzu ve kızı…
Öyle der, eskiler.
Kendini besleyen toprağının yapısını bilmeyenler, bu toprağın tozu gözlerine kaçmayanlar masa başında plan ve savurganlıkla havasına, nehrine, suyuna, ormanına korusuna kefenler biçmeye çalışıyorlar.
Taş ocakları, kirli sanayi, plansız kentleşme, nüfusu köyden kente aktarma gibi olgularla bu toprakların bereketine, verimine, besleyip doyuruculuğuna ket vurmaya çalışıyorlar.
Her geçen gün gördüğümüz üzere başarılı da oluyorlar. Dört bir yandan, dört bir koldan.
Şimdi de gözü Uzunköprü’nün Bülbül Korusuna dikmişler, bir kentin tarihine tanıklık etmiş ve kendi eko sistemi içinde yaşayan 5000 dönüme yakın bir alanı kesip ceviz ve badem ekecekler.
Adını da artık “Bu han-ı iştiha sizin” koyarlar.
Öyle gözüküyor ki:
Aklımızı başımıza alıp bu topraklara sahip çıkmadığımız, onu kendi doğal akışında değerlendirmediğimiz, günü kurtarmak adına ve dışarıdan müdahaleler ile yapısını bozduğumuz, doğayı bir bütün olarak görmeyip, uzun vadeli planlar yapmadığımız sürece bu topraklarda bize gelecek ve huzur olmayacak.
Karnımızı da cep telefonları ve lüks araçlarla doyururuz artık, nasılsa Whatsapp’tan Telegram’a da geçip “Büyük Resmi” gördük tüm açıklığıyla. (!)
The post Bu Topraklar, Bizim Topraklarımız! first appeared on Hakan Eşme .]]>