Eski Türkler ve Anadoluda Yaylacılık ve Göç

(Bu satırlar Prof. Dr. Bahaeddin ÖGEL’in Kültür Bakanlığı tarafından 1991 yılında yayınlanan “Türk Kültür Tarihine Giriş I” adlı kitabından alınmış ve hiçbir eklenti yapılmamıştır.)

Türkçe’de yaylak veya yayla denince ilk hatıra gelen şey, hayvanların otladığı yüksek yerler ve dağlar hatıra gelir. Aslında ise, yaylak sözü, kışlak deyiminin bir karşılığıdır. Yani, “yazın oturulacak yer” manasına gelir. “Yayladım, yaylayur, yaylayurmen” gibi, “yaylaya çıkmak, yazlığa gitmek ve yazlamak” anlayışları ile ilgili eski fiil köklerine de rastlanır.

Orta Asya obalarında yaylası olmayanlar ise, yazı kışlakda geçiriyordu “Er kışlagda yazadı” gibi. Tabii bu, Türkler için iyi bir şey sayılmıyordu. Yaylaya çıkamayanlar, fakir ve bahtsız kişilerdi.

Macit Selekler, Türk Akdeniz dergisinde çıkmış “Antalya’da Göç” adlı bir yazısında şöyle diyordu: “Yörüklerin, yazın üç ay yaylada ve kışın beş ay da deniz kıyısında oturdukları hesaplanmıştır. Yılın dört ayını da yolarda geçirirlerdi. Çilesi, gailesi, eşyası ve hayvanları ile, yağmur altında, çamur ve fırtına içinde, bu yolculuğu niçin göze aldıkları sorulduğunda Yörükler, şöyle derlerdi: Bu bir görenek ve alışkanlıktır. Bir çok Yörükler, artık bu yıl yaylaya gitmeyeceklerini ve yerleşip kalacaklarını söylerlerdi. Bu sözlerinde samimi oldukları halde, bahar geldi mi, düşünmeğe başlarlardı. Hele bir kere Yörük obası çadırını yıkıp da devesini çekti mi, artık onu göçme kararından hiçbir kuvvet vazgeçiremezdi. Hele bir oba da göçü çekmiş ise, göçler arka arkasına ulanır; Mayıs sonuna kadar, kıyıda bir tek Yörük çadırı kalmazdı.

“Yayla Tutkusu” mantık ile anlatılamayacak derin bir istek ve içgüdüdür. Yine Macit Selekler 1938 yılında yazılmış, fakat küçük bir derginin sahifeleri arasında kaybolmuş bu yazısında şöyle diyordu: “… Obası göçmüş olan bir yörüğü alıkoymak imkansızdır. Kadını doğuracak bir halde bile olsa yine göçer. Erkek, devesini ve sığırını yitirmiş bile olsa da yine göçer. Çadır da ölüp giden bir hastası olsa bile yine de göçer…”

Bu hayat düzenini, bugünkü düşüncemiz ile anlayabilmemiz çok zordur. Yörük, bu yıl yaylaya gitmeyeceğim diye söz veriyor ve ailece karar alıyor, fakat göç çekme, yani obaların yıkılıp da, komşularının yayla yoluna koyuldukları görülünce, Yörük her türlü söz ve kararından cayıyor. Topluluğun harekete geçmesi, kişilerin değişik istek ve kararlarını çözüyor ve kendi içinde benzeştiriyordu. Bu gücün ne kadar tesirli ve önüne geçilmez olduğunu açıklayan bazı fıkralar bile söylenmiştir:

“Göç halinde olan bir yörüğün yolda babası hastalanmış. Üç gün beklerler, fakat ihtiyar bir türlü ölmez. Hafif bir hırıltı sesi ile baygın ihtiyar yaşamaya devam eder. Göç çeken obalardan geri kaldığını gören oğlu, kızıp hocayı çağırır ve babamı yıkayarak hemen göm, der. İmam, babasının henüz daha yaşadığını söyleyince, Yörük büsbütün kızar. “Yörük kısmı bu kadar ölür” diye, imama bağırır ve bir de küfreder.”

Eski Türklerde yeni “Yurt Edinme” bakımından yapılan göçler konusunda, şöyle atasözlerine rastlıyoruz: “Göçün rahat, konuşun kazançlı olsun”. Büyük göçler, tabii olarak kolay ve rahat bir şey değildi. Bu sebeple her an karşılarına, türlü tehlikeler ve türlü güçlükler çıkabilirdi. Bu bakımdan Türk atasözleri arasında, göç edenlere sabır dilekleri de bulunurdu. “Göç yürüye yürüye düzelir”, yani “Her iş ve göç, yavaş yavaş tamamlanır ve yoluna girer” gibi. Öyle anlaşılıyor ki, yeni ve toprağı bereketli, iyi yerlere göç edenler, sevinçli ve biraz da gururlu idi. Bunun için şöyle bir atasözü vardır: “Göç etmeye karar veren kimse, kendi yurdunda beraber yaşadığı kimseleri kötüler” böyle ebediyen yurdunu bırakarak başka bir yere göçen kimselere ise, Ortaasya ağızlarında, köçormön, yani “göçermen” adı verilirdi. Yazın yaylaya göçemeyip de evinde kalan kimselere de,Türkler arasında adeta acınırdı.

Gidiyorum yaylaya, su bağlaya bağlaya,

Aç beyaz kollarını, gel sallaya sallaya

Su gelir hark uyanır, dağlar yeşil boyanır,

Sen orda ben burada, buna can mı dayanır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir