Demirkazık ve Yaylaları

Demirkazık

Kavlaktepe köyünün iki saat güney batısında, göklere meydan okur gibi duruşuyla etrafındaki dağları korkutan Torosların biricik sivri kayası “Demirkazık”ın bu köyden görünüşü insana dehşet vermektedir.

Burada Demirkazık ne kadar kurulsa haklıdır. Çünkü o ince ve uzun dağın etrafı kurşun ve gümüş madenleriyle doludur. Onun için Demirkazık, şerefini gümüşten, gururunu kurşundan almış ve tıpkı bu iki madenin karışımı renge bürünmüştür.

Demirkazık’ın sert ve haşin tepelerinde geyikten başka hayvan bulunmaz. Demirkazık’ın doğusunda kalan ve güney doğusundan başlayan büyük yaylanın ismine “Başyayla” denir. Bu yayla, halk arasında bir masal yaylası gibidir.

Başyayla

Yaylanın geniş ve engin oluşu, pınarlarının çokluğu, yüksekliği, otlarının yararlılığı bakımından yaylaya verilen isim pek uygundur.

Demirkazığın koruyuculuğuna sığınmış bulunan Başyaylada yaylanan aşiretler arasında fazla gurur ve benlik yaşar.

Ben bile şimdi bu yaylada az çok sert konuşuyor ve biraz da benliğimin yüksekliğini hissediyorum. İşte, bu yaylanın ruhlar üzerinde böyle tesirleri de vardır.

Bu yaylanın en meşhur konalgaları: Başpınar, Kızpınarı, Geyikalan denilen yerlerdir. Halk, bu yaylada otlayan davarların dişlerinin altınla kaplandığına inanır. başyaylada doğan kuzuların damızlık olarak saklanması da adet olmuştur.

Yaylanın Başpınar yakınında “Karaoğlan” isminde bir taş yığını vardır ki, sözde bu yer, dede mezarıdır. Bu dede Başyaylanın sahibi imiş, dedenin pek çok hünerleri varmış; dede her türlü derde deva olurmuş. Çocuğu olmayanlar, kısmetsiz kalanlar, hasreti olanlar dededen imdat umarlarmış. Karaoğlan’ın Horasan’dan gelmiş eski bir Türk dedesi olduğu sanılmaktadır.

Horzum Oymağı

Bugün erkenden Sulucaova bekçisi Mürüvvet Ağa ile güneye doğru Aladağa çıkmaya başladım. Tahmin ediyorum ki, bin metre kadar yüksekteyim.

Dağların eteklerinde hala geçen kışın karları duruyor. Tam tepenin başına çıktığım zaman birkaç çadır göründü. Sordum; Horzum aşiretinden bir oba imiş, hemen aralarına girdim.

Bu oba, yazın Minastepe, Çobankaya, Başyayla ve Dişdöken pınarında (çok soğuk olması yüzünden bu isim verilmiştir) karlar arasında yaylar, kışları Çukurova’da kışlar. 20 çadırlı bir aşirettir.

Bugün ziyaret ettiğim Horzum aşiretinin bu küçük obasında Hacı Ali’nin çadırındayım. sekiz çadırdan meydana gelen bu obada çadırların ağzı doğuya doğrudur. Halbuki şimdiye kadar tetkik ettiğim çadırlar daima güneye bakmaktaydı. Aşiretin çadırları kara çadır olup çok sağlam ve dayanıklıdır.

Çölek Dağı

Minas tepesinden yukarı doğru yarım saat yürüdüm. Tam dağın zirvesinde karşıma sarı tenkte bir dağ çıktı. Bu dağın ismi “Çölek” dağıdır. (Çölek: kurakça ve susuz yerlere verilen isim) Çölek dağının ara yeri korkunç bir uçurum, ortası sevimli ve renkli bir vadidir. Bu dağın etekleri tamamen seyyal, toprağın rengi kırmızıdır.

Korkunç Çölek vadisini kucağına alan dağın doğusuna döndüm, vadiyi takip ediyorum. sağımdaki etekler pembe, sol yanımdakiler sarı dağlar ağaçsız ve bitkisiz. Yükseklerde hala kar duruyor.

Bu tabiat pek hoşuma gidiyor, çok neşeleniyorum ve yeni bir havayı içime çekiyorum.

Hafif hafif yükseklik azalıyor ve yavaş yavaş sütleğen, karamuk gibi otlara rast geliyorum.

Bu sevimli vadiyi güneyde bırakarak doğu etekleri üzerinde tırmandım. İki buçuk saat yol yürüdüm.

(Bu satırlar Ali Rıza Yalman (YALGIN)tarafından 1928 yılında Toroslarda yapmış olduğu araştırmalar sonucu derlediği ve 1993 yılında Kültür Bakanlığı tarafından bastırılan “Cenup’ta Türkmen Oymakları II” adlı kitaptan alınmış olup; aynen sayfaya aktarılmıştır.)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir