Çokça sorulan sorular

Çokça sorulan sorular…                  

İran’ın 5671 metre yüksekliğindeki en yüksek noktası olan Demavend dağına yaptığımız dağcılık faaliyetinin ardından Keşan’a döndüğümüzde; bu konu hakkında konuştuğumuz insanlar bize sürekli sorular sordular.

Oturup anlattık kimini, kimini ise ayaküstü  yanıtlarla geçiştirdik. Şimdi genel olarak çokça sorulan soruları ve verdiğimiz yanıtları kısaca bir gözden geçirelim dedik.

Ne işiniz var orada?

Biz dağcıyız, dağcılık da dağlarda yapılan bir etkinlik, bir futbolcu sahada ne arıyorsa biz de dağlarda onu arıyoruz…

Memlekette dağ mı bitti?

Evet, ülkemizde 5000 metrenin üzerinde bir tek Ağrı Dağı var; onun da çıkışına askeri güvenlik nedeniyle izin vermiyorlar, bu yüzden 5000 metrenin üzerindeki en yakın dağı seçtik kendimize.

Gittiğiniz yerlerde yabani hayvan oluyor mu?

Hayır. Genelde 3500-4000 metreden sonra dağlarda yaşayan canlı görmek pek de mümkün değil. Dağ deyince bizim anladığımız gibi ormanlık bir alan akla gelmemeli. Dağlar genelde ot bitmez çıplak kayalardan oluşuyor ve canlı hayvanların yaşamasına olanak sağlayacak yaşam ortamı bulunmuyor yükseklerde.

Yanınıza silah alıyor musunuz?

Kesinlikle silah almıyoruz, biz sporcuyuz, silahla bir işimiz olmuyor, hem dağa giderken 50 gram 100 gramın hesabını yapıyorken bir de yanımızda silah taşımak hiç de akıl karı değil. Avlanmaya gitmiyoruz ki, dağın zirvesine çıkmaya gidiyoruz.

Şimdi nereye gideceksiniz, hedef neresi?

Asıl hedefimiz doğa ile dağlar ile daha fazla beraber olabilmek. Tabi bunun yanında yüksek irtifa bundan sonraki düşüncemizde daha çok yer kaplıyor, bunun için aklımıza ilk gelen hedefler: Kafkasya’daki Elbruz Dağı, Afrika’nın zirvesi sayılan Kenya-Tanzanya sınırındaki Klimanjaro Dağı, Kazakistan sınırları içinde bulunan Tien-Şan dağları ya da Güney Amerika’daki And Dağları.

Uygun koşullar ve sponsor desteği sağladığımızda Keşanlı dağcılar olarak dünyanın dört bir yanındaki zirvelere Keşan’ı da gururla taşıyacağız.

Dağlara gitmeye nasıl zaman buluyorsunuz?

Bu soru dağcılara en çok sorulan sorular içinde yer alıyor olmalı ki, üstad bir dağcı (Eski Federasyon başkanı Dr. A.Mecit Doğru) bu soruyu şöyle yanıtlamış: siz televizyon seyretmeye nasıl vakit buluyorsanız biz de dağlara gitmeye öyle vakit buluyoruz. Gerçekten de günlük yaşamda zamanı geçirmek için yaptıklarımızı şöyle bir düşündüğümüzde aslında ne kadar çok vakte sahip olduğumuzu da görürüz. TV ya da içki sofrasında geçen saatler bizce dağda geçen saatlerden daha çoktur.

Harcamalarınızı nereden karşılıyorsunuz, size bu işler için para veren oluyor mu?

Dağlara gitmek için yapılan tüm harcamaları kendi cebimizden karşılıyoruz. Ayrıca dağlarda yaşamak paradan çok doğa bilgisi gerektiriyor, oralarda para harcayacak bir mekan da yok; o yüzden dağda çok masrafımız olmuyor. 

Dağlar soğuk olmuyor mu?

Evet dağlar yüksek irtifalarından dolayı soğuk olurlar; yaklaşık her 200 metre yükseklikte hava sıcaklığı 1 derece düşer, ama soğuğa karşı özel malzemeler ve teknikler kullanıyoruz.

Suyu nereden temin ediyorsunuz?

Eğer dağa kışın gitmiş isek su olarak benzin ocağımızda kar eritir ve bunu kullanırız; eğer mevsim yaz ise eriyen karların oluşturduğu su kaynakları belirli yerlerde vardır ve rotalar bu kaynaklara göre belirlenir. Dağcılıkta su en önemli maddedir.

Hiç bilmediğiniz yerlerde yolunuzu kaybetmiyor musunuz?

Dağa gitmeden önce gidilecek dağ hakkında ayrıntılı araştırmalar yapıyoruz. Orada yaşayan insanlardan yolu bilen kişileri rehber olarak yanımıza alıyoruz, haritası temin edilen yerlerde ise pusula ve harita kullanarak gideceğimiz rotayı tayin ediyoruz.

Yüksekten korkmuyor musunuz?

Zirveye çıkarken yapılacak o kadar çok şey var ki korkmaya vakit bile kalmıyor.

Zirvede-yukarıda ne var?

Yalnızlık, özgürlük, sessizlik, gökyüzü, yeryüzü, rüzgar, kar, soğuk, bulut, güneş… günlük yaşamda gerçek anlamlarıyla bire-bir yaşayamadığımız her şeyden orada fazlasıyla var.

Zirveye çıkmak nasıl bir duygu, orada neler hissediyorsunuz?

Zirvede dünya ve doğa ile bütünleştiğimizi hissediyor ve aslında günlük yaşamda karşılaştığımız birçok olayın ne kadar anlamsız olduğunu anlıyoruz. Zirve duygusunu sözcüklere dökmek çok zor, anlatmaktan öte yaşamak gerek, bu yüzden ne söylense eksik kalır.

Niye dağcılık?

Doğa sporları ya da özel anlamda dağcılık, temel olarak kişinin kendini tanımasını, kontrol edebilmesini, özdisiplini ve doğa sevgisini gerektiren riskli ve serüven dolu spor dalları.

Dağcılık: dağ ve doğa ile bir mücadele gibi gözükse de aslında kişinin kendi içinde kendi sınırları ile yaptığı bir mücadele biçimi. Dağları ve doğayı sevdiğimizi için dağcılık diyoruz ama aslında şöyle uzun bir yanıt vermemiz gerekir bu soruya:

Tamamıyla katıldığımız bir tanımlama getirmiş ünlü dağcı Nasuh Mahruki dağcılık için;

Dağcılık izleyici olmayan bir spor dalıdır. Dağcı zirveye ulaştığında kimseden tebrik almayı, övgü duymayı beklemez; bir an önce sağ-salim aşağıya inmelidir. O kendi özbenliğine kanıtlamıştır kendini, onun mutluluğu, kendisinin daha iyisini yaptığını, başardığını görmektir. O, bir gün önceki kendisini aşmıştır ve bu kendine saygı duyma, takdir etme eylemi diğer bütün insanların övgülerinin ve takdirlerinin üzerindedir.

Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisinde açlık-susuzluk-cinsellik temel güdüler; güvenlik-sevgi-ait olma ve özbeğeni yüksek güdüler ve bunların üstünde de kendini gerçekleştirme denilen (self-actualization) üst güdüler şeklinde sıralanır.

Bu güdülerin en sonunda yer alan özbeğeni ve kendini gerçekleştirme, dağcılığın ve seyircisi olmayan diğer doğa sporlarının bazılarını dayanılmaz bir istekle kendine çekmesini sağlayan yüksek ihtiyaçlardır. Bu insanlar artık başkalarının takdirine gereksinim duymayı çoktan aşmışlardır, onların tatmin etmesi gereken  şey kendi öz ruhlarıdır ve bu da ancak daha iyiye, daha ileriye doğru olabilir.

Eğer tatmin etmeniz, birşeyler ispat etmeniz gereken tek şey kendi ruhunuz ise işiniz çok zor, çünkü kendinizi kandıramazsınız, mutlu olmak için gerçekten daha iyi olmak zorundasınız.

Bilinçli bir doğa sporcusu, doğada girdiği bu mücadelede, mücadele ettiğinin doğa değil de kendisi olduğunu bilir. Doğayla savaşılmaz, onunla ancak bir uyum yakalanabilir, sizi sadece seyreden birşeyle nasıl savaşabilirsiniz ki? Savaş kişinin kendi içinde, ruhunda, bedenindedir. Çünkü dağcının-kişinin yenmesi gereken sadece kendisidir. Dağcı her zirveye ulaştığında kendini aşmış, geliştirmiş olur, bu gelişim sürecinde bir de dost kazanmıştır: o dağ…

Dağcılığı nerede öğrendiniz?

Üniversite yıllarında doğa sporları ile tanışmıştık; içimizde zaten eksilmeyen bir doğa sevgisi de vardı, bunları birleştirip doğa ile olan bire-bir yakınlığımızı arttırdığımızda ise dağcılık kendiliğinden geldi, ayrıca teknik eğitim açısından Hacettepe ve Yıldız Teknik Üniversitelerinin Dağcılık Kulüplerinden gerekli eğitimleri aldık.

İran nasıl bir yer?

İran gördüğümüz kadarıyla 15-20 yıl önceki ülkemizin genel havasını anımsattı bize, eski arabaları, başları örtülü bayanları ve 3-4 katlı çelik konstrüksiyon yapıları dışında birçok yönüyle ülkemize benziyordu.

    

        

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir