Bulgar Dağı

11 Temmuz 1928’de Mersin’den yola çıktım; Torosların “Bulgar, Ala Kozan” dağlarını bir seyyah gibi baştan başa gezdim. Türk oymaklarının sıcak yuvaları ve obaları arasında onların yüksek boy ve soy köklerine ait edindiğim bilgileri topladım. 1 Eylül 1928’de Kozan Dağlarını aşarak gene Mersin’e döndüm.

Elli günümü aşiretin değerli ve duygulu şeylerini araştırmakla geçirdim, sonunda birçok adet, türkü, hikaye biriktirdim.

Boğa Dağ: (Torosların bir adı da “Boğa”dır/Taurus=Boğa)

Boğa dağlarının üç bölümden birincisinin adı “Bulgar” dağıdır. Bulgar dağının batısında İçel ilinin Göksu nehri, doğusunda Bozantı, Çakıt, Karapınar çayları; kuzeyinde Karaman ve Ereğli kazaları; güneyinde Tarsus ve Mersin kasabalarıyla Akdeniz vardır.

Türk yurdunun büyük ve güzel Torosları Yürük ve Türkmenlerin birer saymanası (mesire) gibidir. Bu dağlar bir Tanrı durağı, bir dede döşeği gibi kutlu ve sevgilidir.

Bu dağlar; yaz, bahar aylarında ihtiyar oymak ağalarına dinçlik; obaların gürbüz delikanlılarına sevda, nişanlı kızlarına incelik, al yanaklı sağlam çocuklarına dirilik, kirmenini çevire çevire yaylanın soğuk pınarı başında yürüyen kanburu çıkmış ninelere güç veren mutlu bir dağdır.

Bu dağlar; binlerce yıl öz soyumuzun gözü önünde durmuş ve her zaman ününü alkışla andırmıştır. Bu dağlar hiçbir kara günde dosttan başkasının ayağı altında horlanmamış, peygamberler ululuğu ile yaşamış bir dağdır.

Bulgar dağlarının toprağı kireçli ve killidir. Taşları kalker (kireçli taş) olup cılız fakat davara çok elverişli otlarla doludur. Bu dağlarda yetişen sütleğen, keven otları dağa ayrı bir güzellik verir; insana sağlık ve dinçlik bağışlar.

Bu dağların güney yamaçları sık yabani zeytin, harnut, erik, sakızlık (fıstık), ahlat, çam, meşe, kayın ormanlarıyla süslenmiş ve tanrının varlığını sinesinde beslemiş, büyütmüş bir yurttur.

Vaktiyle buralarda Cenevizler tarafından kayalar oyulmuş, büyük şaraphaneler yapılmıştır. Bugün bile o yerlerde kendiliğinden biten bu bağ çubukları ve şar adıyla anılan harap olmuş köyler bize bu toprakların bir zamanlar ne kadar uğurlu olduğunu ve insanlara yararlı bulunduğunu gösteriyor. Bir gün gelecek, yine buraların bizim için de kat kat değerli bir yer olacağını şimdiden size müjdelemek isterim.

Bulgar dağının kuzeyinde meyve ağaçları yoktur. Ama bu ağaçların yerine çok faydalı büyük çam ve ardıç ormanları bulmak pek kolaydır. Bu ormanlar arasında “Hitit”lerin bıraktığı binlerce yıllık örnekleri bulmak işten bile değildir. Bu Hitit örnekleri buralarda yaylayan aşiret ağalarını peri masalları gibi dalgın dalgın düşüncelere boğuyor. hele Ereğli kasabasının hemen güneyinde, Bulgar dağlarının sarp kayaları içinde bulunan “İvziz” köyünde canlı bir yapı gibi kayalara yapışmış duran “Çiftçi Tanrı”sının taştan kabartması bizden binlerce yıl önce yaşamış bu kişilerin ne kadar bilgili ve görgülü insanlar olduklarını belirten bir eser değil midir?

Bulgar dağlarının yüksek tepeleri üstünde orman yoktur. Bu yerler baştan başa bozkırdır. Bu bozkırların ortası ufak tefek tepelerle çevrilmiştir.

Bu tepecikler hem uygun, hem olgun hem de insanı yormayacak şekilde tırmanışı kolay tepelerdir. Yalnız bu dağların Tarsus ve Karaman ovalarına inen yamaçları biraz sarp ve vadilidir.

Bulgar dağında her yıl yüzlerce çadır kurulur, binlerce davar ve kara sığır beslenir. Bu dağda yaban hayvanlardan yılan, tilki ve tavşandan başka hayvan bulunmaz, hele böcü (kurt) hiç olmaz. Burada çobanlara zorlu iş verilmez; davarlar dağlarda başıboş yayılır, kötülük görmez.

Bulgar dağlarında vaktiyle yanmış ve sönmüş yanardağ ocakları (krater) da vardır. bu ocakların yamaçlarında istiridye denilen bir deniz hayvanının (20) santim uzunluğundaki kabuklarına bile rastladım.

Bulgar dağlarının en yüksek tepeleri. “Yüğlük, Göktepe, Karadağ, Bulgar Bozoğlan” adlarıyla sayılır. Bozoğlan’ın doğusunda, Bulgar suyu üstündeki tepede “Karagöl” isminde bir güzel göl vardır. Bu göl yerinde kaynar ve ulu bir çevrilişle tekrar yere batar.

Bulgar dağının suları hep böyle yeraltı sularıdır. Dağda çıkan pınarların çoğu birkaç adım attıktan sonra gene toprağa gömülerek suyunu saklar. bu pınarlara oralarda “Su batan” derler.

Bulgar dağının meşhur iki çayı vardır. bu çayların biri Lemas, diğeri de Alata ismiyle anılır. Bu çayla o kadar derin oyuklardan akar ki, aşiretin dudağı çatlasa, bir kıymık su içmeye ulaşamazlar. Alata çayının kavşudu Erdemli, Lemas çayının geçidi Lemas’tır. Bu iki çayın denize döküldüğü yerler çok bataklık olduğu için, aşiret bu sıtmalı yerleri hiç sevmez.

Bulgar Bozoğlan’ın dibinde büyük bir şehir kalıntısı vardır. Burada eskiden kalma kilise himleri ve yapı duvarları aşireti çok düşündüren bir masal kaynağı gibidir.

Bulgar dağı göçer-konarları; Torosların Ala ve Kozan göçer-konarlarından daha özlü ve daha usludur.

Bu oymaklar arasında miras, alım satım işleri ile boşanma zorluklarından başka olaylara rastlanmaz. Hele adam kanına girmek, ocak söndürmek, bu oymakların aklından bile geçmez. Böyle bir iş olsa da bilerek yapılmaz.

Bu özü sanı büyük Türkler arasında geçirdiğim elli günde elde ettiğim bilgi ve görgülerimi derleyeceğim ve bir bir anlatmaya çalışacağım. Eğer bu yazılarımın sevgi ile okunduğunu görürsem dünya benim malım olmuş kadar sevineceğim. yardım Tanrı’nın, eksiğimi düzeltmek sizin borcunuz…

(Bu  yazı  Ali Rıza Yalman (Yalgın) tarafından derlenmiş “Cenup’ta Türkmen Oymakları I” adlı kitabından alınmıştır. Kitap Kültür bakanlığı tarafından 1993 yılında Ankara’da yayına sunulmuştur.)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir